Bunlar arasında Lysias, Isocrate, Demosthene en ünlüleridir. İlgililerin iyi ezberlememeleri, unutmaları, şaşırmaları karşısında yardımcılar, onların yanında bulunmağa başladılar. Logographe'ların hazırladığı dilekçeler davaya giriş mahiyetini taşıyor, tartışmalar bunlar üzerinde cereyan ediyordu. Nihayet logographe'lar hakiki avukat haline geldiler. İlk baro Atina da kuruldu.
Dracon ve Solon Atina Barosuna çok sert bir disiplin getirdiler: Ancak hür kişiler avukatlık edebiliyordu, esirlere bu hak tanınmamıştı.
"Böyle asil bir görevi esirler yapamazdı" (Molieraz (J). Initiation au barreau (Paris, 1947) s. 43). Ana-babalarına saygısızlıktan cezalandırılanlar, vatan savunmasına veya bazı kanuni görevlere katılmayı reddedenler, ahlaka aykırı işlerle uğraşanlar, sefahat yerlerinde görülenler, miras yolu ile kendilerine intikal eden serveti, lüks içinde yiyip bitirenler, avukatlık edemezlerdi. Mahcup olmaları nedeni ile kadınlar da Baroya kabul edilmezlerdi.
Areopage, mukaddes bir yer sayılıyor ve duruşmadan evvel iyice yıkanıyor temizleniyordu. Bundan maksat hakimlere ve katiplere, buraya temiz ve saf olandan gayrısının giremeyeceğini hatırlatmaktı (Molierac, s. 43).
Şöyle bir olaydan bahsedilir. Ahlak dışı davranıştan sanık güzel Phryne 'nin savunmasını yapan Hyperides, Arepage'in önünde müvekkilesinin göğüslerini örten tülü yırtmış, kadının güzelliğinin etkisi altında kalan hakimler beraat kararı vermişlerdi. Fakat bu skandal'dan sonra savunma daha sert tedbirlere tabi tutulmuştu. Hatiplerin, hakimlerde merhamet veya nefret uyandırmağa yönelmiş konuşmaları yasaklandı; bazı Yunan Cumhuriyetlerinde konuşmadaki hünerleri ile hissi, akla galip kılan hatipler hudut dışına çıkarılmışlardı.Hatipler tevazu içinde kalmakla görevlendirildiler, hakimler nezdinde tavassut, hakaret, acı sözler, ayağını yere vurmak, kırıcı hareketler yasaklandı. Hatiplerin, savunmadan sonra, mahkemeyi sükunet içinde terk etmeleri ve etraflarına hiç kimseyi toplamamaları gelenekselleştirildi. Mesleğin vakar ve onurunu sağlamağa yönelmiş bu kurallar, Roma avukatlarına örnek oldu.
Romanın ilk döneminde yalnız Patrisiyenler ve din adamları mukaddes kuralları biliyorlardı. Eğer bir patron bir plebe yardımı kabul ederse, onu her alanda korur ve adalet huzurunda savunurdu, plebin de patronuna sadakat borcu vardı. Patron için bu pek ağır, fakat en onurlu bir görev sayılırdı.
Fakat İsadan 350 yıl kadar evvel Patrisiyen Appius Claudius'un yardımcısı Caius Flavins, onun evrak ve formüllerini gizlice aldı ve kitap halinde yayınladı. Bu suretle Plebler, Claudius'a minnet duydular. Patron ile müşteri arasındaki ilişkiler zayıflıyordu. Plebler, müdafiilerini seçmekte özgür hale geldiler. Böylece patron'un yerini "Avukat" aldı (Molierac, s. 46).
İlk zamanlarda Avukatların ücret almaları yasaktı. Oride'in şu sözleri tekrarlanırdı: Güzel kadınların güzelliklerini satmaları ne kadar utanç verici ise bir tanığın şahadetini, bir hakimin hükmünü, bir avukatın yardımını satması o kadar utanç vericidir (Molierac, s. 46).
Avukat ücret almıyordu, fakat Avukatlık Cumhuriyette yüksek görevlere giden yolu açıyordu. Avukatlar evleri önündeki bir palmiye
Ağacı ile tanınırdı. Ciceron Consul olduğu zaman avukattı, Cesar da Roma Barosunda avukattı.
359 yılından itibaren, İmparatorluk döneminde avukatlar topluluklar halinde örgütlenmeye başlamışlardı. Daha sonraları Barolara rastlanmağa başlandı. İlk zamanlar, Levhadaki yazılma tarihine göre en kıdemli olan Baro Başkanı sayılıyordu. Avukatlar bir İle bağlı idiler ve adetleri sınırlı olarak resmen saptanıyordu.
Rönesans'ta Avukatlık bir gelişme gösterdi. 802 tarihli bir emirnamede Avukat şöyle tarif ediliyordu: "Yumuşak, sakin, Tanrıdan korkan, hakikati ve adaleti seven insan", Fransız parlamanları kurulunca, bunların başka şehirlerde duruşma yapmaları nedeni ile avukatlara "adaletin gezici şövalyeleri" denilirdi. 1327 tarihinde Philippe de Valois, ilk defa bir "tableau" ihdas etti ve adına "Matricule" veya "rolle" denildi. Bu suretle "Avukatlık levhası" ortaya çıktı. 1344 yılında "staj" müessesesi kuruldu ve avukatlar üç sınıfa ayrıldı: "Consiliarii (=müşavirler) (Bunlara mahkemeler hukuki konularda danışıyorlardı) "Advocati" (mahkemelerde iddia ve savunma yapanlar), "Novi" (=stajerler). Avukatlık şövelyelik gibi bir düzene bağlandı, "Kanun şövalyeleri", şövalyelik onuru ile bağlı idiler, onurlarını olayların üstünde tutmak zorunda idiler.
Yukarıdaki açıklamalar bugünkü avukatlık "Meslek kurallan" kökeninin ne kadar eski ve soylu olduğunu göstermektedir.
Bununla beraber savunma hakkının gelişmesi sarsıntısız olmamıştır.