2. Yasalar: Memleketimizdeki durum nedir?
Bu konuda oldukça vahim bir hüküm mevcuttur; Danıştay Kanununun 82. Maddesine eklenen fıkra şöyledir: "Görevli daire veya kurul veya kanun sözcüleri tarafından getirilen veya idarece gönderilen gizli her türlü belge, taraf ve vekillerine incelettirilemez". 1602 sayılı Askeri Yüksek idare Mahkemesi Kanununun 54. Maddesinden esinlenerek yapılan bu genelleştirme büyük sakınca doğurmaktadır.
a) Davada taraf olan kişi veya vekili, kendi aleyhlerine olan bir belgeyi göremeyecektir. Memleketimizde, resmi yazışmalarda gizlilikte ne kadar ifrata gidildiği düşünülürse uygulamada bir kimsenin kendisini nasıl savunacağını kestirmek mümkün olmaz.
Bu hükmün Anayasa'ya aykırılığı bakımından şöyle düşünülebilir. Anayasamızın 31. Maddesine göre "herkes meşru bütün vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı merciileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma hakkına sahiptir". Kendilerine ilişkin bir konuda ilgililer, gizlilik iddiası ile dosyalarını göremezlerse dava ve savunma hakkını nasıl kullanacaklardır?
b) Usul Hukukunda savunma hakkının ön koşulu "ithamı öğrenmek hakkı"dır. İdari işlemi dava eden ilgili, idarenin gizlilik iddiası ile Danıştay'a gönderdiği evrakı göremezse hakkındaki ithamı nasıl karşılayacaktır?
İdarenin "gizli" damgasını bastığı her belge böyle bir ayrıcalıktan faydalanırsa, artık savunma hakkından söz etmek olanaksızdır.
c) Eklenen hükmün Anayasada yer alan duruşmaların açıklığı (aleniyet) kavramını da zedelediği görülmektedir. İdarenin gizli dediği belge duruşmada da okunamayacaktır. Halbuki bu evraka dayanmak suretiyle "hüküm" veya "vicdani kanaat" teessüs edebilecektir.
Bu davalarda Danıştay verdiği kararda "gizli belge"den ya söz etmemekte veya ne içerdiğini göstermeksizin sadece böyle bir varakanın varlığına işaretle yetinmektedir. Bu suretle ne hakkını arayan, ne de kamuoyu, davanın ne sebeple reddedildiğini anlamayacaktır.
II- DELİL AYRICALlĞI:
Ceza Usulü Kanununun 88. Maddesine göre "resmi dairelerde saklı evrak vesair vesikalar münderecatının ifşası memleketin selametine zarar vereceği o dairenin en büyük amiri tarafından beyan edilirse bu evrak ve vesikaların gösterilmesi ve teslimi istenemez. Şu kadarki bu beyan kafi görülmezse o dairenin mensup olduğu vekalete müracaat edilebilir" (bk. HUMK. 249, 336; Danıştay K.).
Bu madde hükmü üzerinde özellikle "hukukun üstünlüğü" kavramı açısından durmak gereklidir.
1. Hükmün Özelliği: Böyle bir hüküm, ceza adaletinin her türlü delile sahip kılınması kuralına bir istisna teşkil eder. Fakat eksik delil ile de hüküm verilebileceği sonucuna varıldığında bu istisna düşündürücüdür. "Memleketin selameti adaletin de üstündedir" denilirse tereddütler artar. Sanık-vatandaşın bağımsız mahkemeler önünde, bütün delillerin "aleniyet" içinde tartışılarak yargılanmak hakkı açısından da konu önemlidir. "Hukukun üstünlüğü" esas ise, bundan da üstün bir kavramın bulunabileceği düşüncesinde isabet görülmeyebilir.
Buna karşın gerçekten açıklanması ağır toplumsal zarar doğurabilecek konularda (örneğin Milli Savunma sırlarında) istisna haklı gözükebilir. O halde konu, yargısal yorumun en isabetli tercihi yapacağında odaklaşmaktadır, takdir yürütmeden alınmalı, yargıya bırakılmalıdır. "Memleketin selameti" ve benzeri deyimler müphemdir, vuzuha kavuşturulmalıdır. Böylece, yargı organlarının eksik olanaklarda göreve zorlanmaları gibi bir duruma meydan verilmemiş olur.