UYGARLIK:
"Suç" ile "Uygarlık" arasında ne gibi bir bağın mevcut olduğu sorusu üzerinde durulmaktadır. Uygarlık "Kan Suçları"nı azaltmış "Hiyle Suçları"nı arttırmıştır.
Bu konu hakkında doğru bir neticeye varabilmek için önce "Uygarlık" tabirinin anlamı üzerinde anlaşmak gerekir. Ruhunda mevcut kendini merkez görme düşüncesi sebebi ile insan, yaşadığı asra ve mensup olduğu millete göre uygarlığı düşünür, bir çeşit uygarlık ideali yaratır. Bu sübjektiflikten kurtulmak ve daha objektif bir uygarlık anlayışı üzerinde durmak Iazımdır. Objektif manada uygarlık, bir milletin yaşama, fikir, ahlak ve siyasi teşkilat şartlarının topluluğudur. Bu sebeple her milletin her ülkenin ve her devrin kendine has uygarlığı vardır. Maddi hayat şartları (nüfus yoğunluğu, ortalama servet seviyesi, üretim tipleri, gıda durumu, doğum, ölüm nisbetleri v.s.) fikir hayatına ilişkin şartlar (bilgi derecesi, kültür seviyesi v.s.) manevi hayat şartları, bu arada "Suç" sayılan hareketlerin genel görünüşü, siyasi bünye (siyasi akımlar, Devletin yapısı, ailenin kuruluşu, kadınlara tanınmış haklar v.s.) topluca ele alınmalıdır ki belirli bir milletin uygarlığı hakkında objektif bir fikir ortaya çıkabilsin. Böyle bir anlayış ile hareket edilince şu neticeye varılacaktır: Her asrın ve her milletin kendine has uygarlığı ve bunun yanı başında da yine o asır ve millete has bir de "Suçluluk"u vardır.
Medeniyetin genel gelişim seyri içinde suç bakımından bazı özellikler gözlemlemek mümkündür: Uygarlığın doğal gelişimi neticesinde "Atavik Suçluluk", "Hile Suçları" diyebileceğimiz suç şekillerine (kötü hayat sürmek, suç için cemiyet teşkili v.s.) vücut vermiştir.
EĞİTİM VE ÖĞRENİM:
Bir söz vardır, "bir mektebin açılması, bir cezaevinin kapanmasıdır". Yalnız, bu sözün değeri, yani bir cezaevi kapatabilmek suçlu adedini azaltmak, her şeyden önce açılan okulun niteliğine bağlıdır. İlk öğretimin suçluluğu azaltacağını zannetmemeliyiz. Ferri'nin dediği: "Alfabe ve gramerin suçluları azalttığını zannetmek hayal peşinde koşmaktır".
Bilgi ile suçluluk arasında bağlantı, işlenilen suçun niteliği ile suçlu arasındaki ilişkide kendini gösterir. Bilgili adamın suçu daha kurnazca işlemiş olmasından ibarettir. Ancak bilginin yanında, sosyal telkin önleyici olabilir. Okulda okunan değil görülen şey (iyi görgü) yeni oluşan çocuk ruhu üzerinde islah edici, iyiye yöneltici tesirler yapar. Toplum bünyesindeki bütün görenekler ahenk birliği içinde etki yaparsa netice olumlu olabilir. Bu sebeple evinde kötü, bozuk etkiler altında kalan çocuğun, okulda iyi görenekle karşılaşması çocuğun karakteri üzerinde hiçbir iz bırakmadan kaybolur gider.
Öğrenimin suçluluğu önlemek hususunda ne derece etkili olabileceğini tayin için genellikle şöyle bir usul takip olunmaktadır: Çeşitli memleketlerde çeşitli yıllara göre okuma, yazma bilmeyenlerin miktarı ile suç miktarını karşılaştırıp sonuç çıkarmak. Bu usulün iyi sonuç vermediği görülmüştür. Hatta bu usulün bazen tahsilin suçu arttırdığı zannını uyandırması da mümkündür. Bu sebeple böyle bir karşılaştırma usulünden yarar beklenemez. Çünkü öğrenim -etkisi bakımından- ayrı tutulması imkansız bir etkendir. Bu imkansızlık, tahsil derecesinin suçluluğa tesiri olmadığı anlamına gelmez, böyle bir usul ile bu etkiyi ortaya koymanın mümkün olmayacağını gösterir. Öğrenimin tesiri, suçlunun bir bütün sayılması gereken "Psikolojik Şahsiyeti" içinde düşünülmelidir.
EKONOMİK FAKTÖRLER:
Ekonomik etkenler suç hadisesi bakımından anlaşılması çok güç bir meseledir. Bu mesele üzerinde ciddi eserler mevcuttur: Ducpetiaux 1845-1857 yıllarında memleketindeki (Belçika) sefalet ile suçluluk arasındaki ilişkiyi gösteren bir eser yayınlamıştır. Diğer bir yazar Amerika'da linç vakaları adedinin pamuk fiyatı ile değiştiğini ileri sürdü.
a) Ekonomik Faktörlerin Tesir Sahası; Halen bütün yazarlar "Ekonomik Faktörler"in suça etkisini kabul etmektedirler. Fakat "Sosyal Refah"ın da bir başka yönden suç hadisesine etki edebileceği düşünülmektedir. Örneğin Garofalo'ya göre; Fransa'da işçi gündeliklerinin %45 arttığı ve istatistiklerin memlekette büyük bir refahı gösterdiği yıllarda suçluluk da artmıştır. Çünkü aynı yıllarda Fransa'da nüfus da artmıştı.
Amerikada "Kollektif Servetler"in artması buna bağlı olarak fert refahının çok yüksek seviyeye çıkması suçluluğun artmasına engel olamadı. Hatta Amerikan vatandaşlarının bankadaki paralarının artması ile "Adam Öldürme" vak'alarının artması arasında hayret verici bir bağlantı görülmüştür. Birinci Dünya Savaşını takip eden senelerde Amerikanın efsanevi serveti, Amerikadaki adam öldürme vak'alarının İngiltere'dekinden on defa fazla olmasına engel olamamıştır. O halde ekonomik etkenleri ayırarak istatistiklerden netice çıkarmağa çalışmak doğru olmaz. Fakat muhakkak olan şudur ki ekonomik krizlerin en fazla etkilediği saha "Çocuk Suçluluğu ile İktisadi Bakımdan Yetersiz Sınıflar"a mensup olanların suçluluğudur.
Şu noktayı da işaret etmek gerekir ki; yalnız ekonomik etkenlerle açıklanamayan suçlar daima mevcuttur. Hırsızlık suçunun ekonomik darlık yüzünden işlenmesi imkanı vardır. Fakat örneğin kıskançlık yüzünden adam öldürmenin ekonomik unsurlarla hiç olmazsa doğrudan doğruya izahına imkan yoktur. Ekonomik refaha fazlası ile ulaşmış insanlarda bile kıskançlık, daha azla servete sahip olma hırsı veya herhangi bir kötü his, suç sebebi olabilir.