Atatürk'e karşı koyma daima çıkarcı çevrelerden gelmiştir. "Çıkarcı Çevre" deyimini en geniş anlamda kullanıyorum. Bunların ortak niteliği bir şeyi sömürmüş olmalarıdır, aralarındaki fark neyi sömürdüklerinde toplanır. Bu nedenle örneğin "dini inanç sömürücüleri" ile sınıfsal sömürücüler arasında esasta fark yoktur.
Atatürk "Medeni Adam"dı, fakat Batının kullanabileceği bir adam değildi. Atatürk Medeni Adamdı, fakat Tanzimat örneği Batı heveslisi değildi. "Düveli muazzama"ya yaklaşarak Batılılaşma ile onlara karşı çıkarak eşitlik iddiası ile batılılaşma aynı şey değildir.
Şimdi umursamazlık içinde her gün kulaklarımızı tırmalayan bir "Ulu Hakan"ın (!) "kara baskısını" duya duya Tevfik Fikret'ten Atatürk'e kadar olanları hayranlıkla düşünmüş, tartışmış, sonunda "kesin kararını" vermiş olanlar, bugünkü durumu "Atatürkçülük"ün en zayıf düştüğü (düşürüldüğü) dönem" saymak karamsarlığı içindedirler.
Atatürkçülük her yönü ile "tahrip" edilmektedir. Tek yönden değil, bütün yönlerden yıkım çalışmaları örtülü, sinsice sürdürülmektedir. Demokrasinin "Atatürk'ü (tahrip) özgürlüğü" anlamına getirilmiş olmasının sorumluluğunu, hiç olmazsa, benim mensup olduğum kuşak reddetmeliydi. Politik hırs bizim kuşağımızı da vefasız kıldı. Bugün "manzarai umumiye" şudur: Atatürk düşmanlığı doruğuna vardı. Ürün toplamaya başladı. Hiçbir resmi tepki görülmemektedir. Sorumluların beyanları içtenlikten uzaktır, uygulamaya geçilmemesine "dikkat ve itina" gösterilmektedir (!).
"Henüz kurtulmuş değiliz, atılan adımlar, bundan sonra atılması gereken adımların başlangıcıdır" demişti Atatürk. Şimdi adımların ters yönde koşuya başladığını görmekteyiz.
"Atatürkte birleşmek umudu" yitirilmemiştir. Fakat sınıra geldik. Ne yapabiliriz:
"Atatürk en az kendi ülkesinde anlaşılmıştır" sözünü sanki haklı çıkarmak için eski kuşak oy sağlamaya elverişli bir hoşgörüyü özgürlük gereği diye gösterebildi. Halbuki "etkisi dağınık, fakat yaygın bir yer altı kuvveti"nin fırsat beklediğini bilmemezlikten gelmemeliydik. İç politika buna da razı oldu. Bu sayede dağınık etkenler kendi aralarında birleşecek mihraklarını buldular. Bunlara "gerçek aydınlar" katılmadı, fakat "aydın benzerleri" suç ortaklığını benimsediler.
Atatürkçülük, bir açıdan şöyle tanımlanabilir: Bağımsızlık (O'nun deyimi ile istiklali tam) ve çağa erişme (O'nun deyimi ile muasır medeniyet seviyesine gelmek ve öylece devam etmek).