Terör Kanunu ise "Hiyaneti Vataniye" Kanununu (md. 43) kaldırmıştır. Anayasanın açık hükmüne karşı "Hiyaneti Vataniye Kanunu" kaldırılabilirmi: Böylece bir "boşluk" ortaya çıkmıştır? Terörle mücadele isteğinin vatan ihaneti kavramı ile ilgisi var mıdır?
"Vatana ihanet" terimi, doktrinde, Anayasada ve kanunlarımızda kullanılmakta ise de bu terimin kapsadığı suçların neler olduğu açıklanmış değildir.
Tek kaynak "Adalet Divanı"na sevk kararıdır (Resmi Gazete: 13 Temmuz 1960, No: 10550) bu kararda şöyle denilmektedir: "Anayasa sadece Devlet Başkanlığının hiyaneti vataniye halinin ne olduğunu belirtmemiştir. Anayasamızda kullanılan hiyaneti vataniye tabiri teknik manada muayyen bir suçun adını ifade etmeyip, muhtelif kanunlarımızda mevcut bir çok suçu ihtiva eden genel bir terimdir. Bu boşluğun bir unutma veya ihmalden ileri geldiğini düşünmek mümkün değildir. Kanun koyucu, Cumhurbaşkanının vatan hiyaneti halinden ve böylece vatan hiyaneti suçundan sorumlu olduğu esasını vazederken, bu suçu tavsif ve tayin ve bu suça verilecek cezayı tesbit etmekten bilerek ve isteyerek kaçınmıştır".
Bu açıklamadan şu sonuç çıkmaktadır: Anayasa sorumluluğun hangi suçları kapsadığını açıklamamış, fakat sorumluluğu kural olarak göstermiş, hangi suçun vatana ihanet sayılacağının takdirini uygulayıcıya (yargıç'a)" bırakmıştır. Fakat bu sonuç "kanunsuz ceza olmaz" kuralı ile nasıl bağdaşacaktır?
Hiyaneti vataniye kanununun birinci maddesinde ve zeyl kanunda " ... hiyaneti vataniye addolunur" ibaresinden maksadın ne olduğu tartışmalıdır. Kanunun tartışılması sırasında "bu maddei kanuniyede haini vatan tarif olunmuştur. Halbuki fail değil, fiil tarif olunmak lazımdır" fikri ortaya atılmış, fakat tartışma sonunda hüküm olduğu gibi kabul edilmiştir (TBMM 5 İçtima, 3 celse, 27 Nisan 336 Tutanak dr. S. 108).
15 Nisan 1339 tarihli tadil kanunu esasa ilişkin değişiklikler yapmış, bir sonraki kanunla usul hükümleri gösterilmiş, 25 Şubat 1341 tarihli tadil Kanunda ise dini cemiyetler etraflıca ele alınmıştır.
Buna karşın, 8 Kanunisani 1339 tarihli tefsir kararının karşı oy yazısında şöyle denilmektedir: "Cürmün faillerinden bir kısmı hakkında hiyaneti vataniye, diğer bir kısmı hakkında ceraimi adiye (adi suç) demek hususunda hiçbir esası hukukiyeye tesadüf edilmemiştir".
Vatana İhanet Kanununun boşluğunu 15 sayılı Kanun "TCK.nun 125-133, 146, 149, 150. maddelerinde yazılı suçlar vatana hiyanet suçlarıdır" demek suretiyle doldurmuştu. Bu Kanun kaldırılmış sayılacakmıdır?
Cumhurbaşkanının sorumsuz olduğu, bütün kararlarından ötürü Başbakan ve ilgili Bakanların sorumlu tutulacağı, Cmuhurbaşkanının yalnız vatana ihanetten sorumlu tutulacağı, Anayasanın 105. Maddesi hükmüdür. Eğer bu sorumluluk kalkmış olursa Türkiye "Cumhuriyet" olmaktan çıkar, krallık veya padişahlık haline gelir.
Durum terör Kanunu açısından ele alınacak olursa şöyle düşünülebilir: Vatan hiyaneti sayılacak fiiller "Terörle mücadele" Kanununda gösterilmiş olduğu için "Hiyaneti Vataniye" Kanunu kaldırılmıştır. Fakat bu yorum terör ile mücadele kanununda gösterilen suçlar açısından izahsız kalmakta, sorumluluk genişlemektedir. Hiyaneti vataniye kanunu terörle mücadele kanunu ile kaldırıldığına göre iki kavram arasında ilgi görülmüş demektir. Böylece "ters tepen kanun" anlayışına yer verilmiştir.
Terör Kanununun gerekçesinde "2 sayılı Hiyaneti Vataniye Kanunu"nun kaldırılması gereği özgürlüklerin sağlanması olarak gösterilmiş ise de Anayasal zorunluluk savsanmıştır. Kaldıki Hiyaneti Vataniye Kanunu TBMM.ne karşı suçlar (m. 1), Vatana
hiyanet suçlarının mutlaka tutuklu olarak yargılanacağı, davanın azami yirmi günde bitirileceği mahkeme kararının kesin olduğu gibi hükümler taşıyordu.
Bizce Vatana İhanet Kanunu kaldırılırken, Anayasada gösterilen "Vatana ihanet" teriminden ne anlaşılacağını gösteren hükümleri açıklayan yasa yapılmalıydı, sadece Kanunu kaldırmak yeterli değildir, sakıncalıdır.
----------------------------------------------------------------------------------------------
(1) Bk. Sesso (R.) Osservazioni in tema di responsabibita penale del presidente della repubbica per reati Comuni (La scuola positiva, 1962, Anno IV,fase.3).
(2) Bu konu 1924 Anayasasında (m. 41/2) açıkça belirtilmiş, dokunulmazlık hükümlerine (m.17) göre hareket edileceği açıklanmıştı. 1961 ve 1982 Anayasalarında da durum aynıdır (Özbudun (E.), Türk Anayasa Hukuku, ss. 288, bk. Aldıkaçtı (0.) Anayasa hukukumuzun gelişmesi (İstanbul, 1970), s. 280.
(3) Özbudun, s. 289, Arsel (İ.), Türk Anayasa Hukukunun Umumi Esasları, s. 371, Cumhurbaşkanı "Adi Suç" diye isimlendirilen suçlar (görevi ile ilgili olmayan suçlar) açısından her hangi bir ayrıcalığa sahip değildir, herhangi bir vatandaş gibi genel hükümlere tabidir.
Bu düşüncenin aksini savunanlara rastlanmaktadır: Cumhurbaşkanı Anayasal bir organın tek temsilcisidir. Yalnız vatana ihanetten sorumlu olduğunu bildiren Anayasa "adi suçlar "dan sorumlu olmadığını kabul etmiş demektir. Anayasa böylesine yüksek görevde olan kişiye tam dokunulmazlık sağlamamış olamaz. Lafzi yorum, mantık yorumuna üstün çıkamaz.
Bu düşünce kabul edilemez. Demokrasilerde Anayasalar yalnız "siyasi dokunulmazlık" kabul etmişlerdir. Bu nedenle "Anayasada boşluk" yoktur. Bk. Sesso, s. 460: Guarino, il presidente della republica İtaliane, Rivista trimestrole di diritto pubblico, 1951, ss. 917.