Mithatpaşa Cad. No:66/6 Tel: 0312-419 38 65 Fax: 0312-419 76 25
Kim kusurlu idi bilemiyorum. Olay toprak altında, maden ocağında olmuştu. Anadamardan yeni bir göz açılıyordu. Genç mühendis durakladı. Vardiya çavuşuna güvenlik direklerini neden çapraz vurduğunu sordu. Çavuş biraz alaylı, biraz da kabaca, "bu böyle çatılır" dedi. Mühendis kızmıştı. Çavuşa bir tokat attı. Çavuş tabancasını çekti, ateş etti. tutturamadı, ikinci kez ateşleyemedi. Bir anda toz toprak ve gürültü birbirine karıştı: Çökük, yankıdan.
Beş kişi ölmüş, mühendis ile vardiya çavuşu kurtulmuştu. Mühendise, attığı tokattan ceza verdiler. Çavuşa verilecek ceza çok tartışıldı. Beş kişinin ölümüne sebep olmaktan mı, yoksa mühendisi öldürmeğe kalkışmaktan mı ceza verilecekti? Kanunda bir kural vardır. Bir eyleme iki ceza verilmez. Hangisi daha ağırsa o verilir. Mahkeme kurala uydu, öldürmeğe kalkışmaktan ceza verdi.
Ölenler için işletme büyük bir cenaze töreni düzenledi. Müdürün söylevi çok dokunaklı oldu. Ağlamayan kalmadı.
Ölenlerin geride bıraktıkları için açılan tazminat davasına gelince, dava kazanılamadı. Olay, ocakta olmuştu, fakat iş kazası değildi. Çavuşun kişisel kusurundan işletme sorumlu tutulamazdı. Ne diyelim, Kanun böyle, Kanun ülkenin her yerinde aynı biçimde uygulanır, toprak altında da (!).
Ergani deyince bakır, Zonguldak deyince kömür, çeltek deyince linyit gelir insanın aklına. Kural: "yasalar ülkenin her yerinde aynı biçimde uygulanır". Ya, toprak altında? Durmadan, kesik kesik çalan siren, çoluk, çocuk, kadınlar koşuşur kuyunun çıkışına. Daha sonra asansör çalışır, çıkanlar yakınlarına doğru giderler, koşarcasına. Kucaklaşırlar. Kurtulanlar sevinçle uzaklaşır. Her seferinde bekleyen beş on kişi kalır, geride.