ocam, siz ülkemizin en ünlü ceza avukatlarından birisiniz. Belki de en başta gelen kişisiniz. Devlete ve kişilere karşı suç işlemiş kişileri savunuyorsunuz. İşiniz bu... nedir ceza avukatlığı?
Bir tuhaf şeydir ceza avukatlığı... Karşınızdaki kişiyi ayıplamayacaksınız, kızmayacaksınız, ağlamayacaksınız da... Bunlar olmaz mı? Aslında olur elbette... Ama hep içinizden yapacaksınız bunları. Bakışlarınızda kaçak bulunmayacak. Karşınızdaki suçlunun gözlerinin içine dostça bakacaksınız. Orada, size derdini dökmek isteyen bir "insan"ı göreceksiniz. Bundan sonrası kolaydır... "İnsan insanın zehirini alır" derler halk dilinde. İşte ceza avukatlığının yarısı budur.
Diğer yarısı nedir?
Diğer yarısı da teknik, hukuk bilgisi, kanun gibi hususlardır.
Hocam, bildiğim kadarıyla, ölüm cezalarına karşı bir insansınız. Doğru mu biliyorum?
Doğru biliyorsunuz, Ölüm cezasına tamamen karşıyım. Ölüm, en ağır cezadır. Bu cezayı savunanlara göre, an ağır suça en ağır ceza verilmelidir ki, aynı suçları işleyecek olanlara ibret olsun ve işlemesinler. Peki, burada soruyorum... Ya ölümü göze alanlara ne diyeceğiz? Ceza evlerinde intihar edenler arasında ömür boyu hapse mahkum olanlar çoğunluktadır. Demek ki yaşamak, insana bazen ölümden de ağır gelebiliyor. Kaldı ki, mahkemeler hata yapamaz mı? Elbette ki yapar. Ya asılan insanın suçsuz olduğu sonradan anlaşılırsa? O zaman bu hatamızı nasıl düzelteceğiz? Toplum kendini istediği kadar güçlü zannetsin, yine de bazı hataları tamir etmek elinde değildir.
Ölüm cezasına hep mi karşı oldunuz, yoksa yılların tecrübesiyle mi bu yargıya vardınız?
Tabii insan bazı fikirlerin karşısında veya yanında sadece düşüne düşüne olamıyor. Bazen öyle olaylar yaşıyorsunuz ki, o fikrin karşısında veya yanında olmanızı o olaylar sağlıyor. Burada size bir anımı anlatayım. Avukatlığa yeni başlamıştım. Bir adamı savundum ve kurtaramadım. Ölüm cezasına mahkum oldu. Ceza Usulü Kanunumuzda bir hüküm vardır. Ölüm cezası infaz edilirken, isterse sanığın avukatı da hazır bulunabilir. Ben o infaz sırasında hazır bulundum. Adam asılmak üzere idi. Benden sigara istedi. Bende yoktu. Veremedim. Birisi verdi. Birkaç nefes çektikten sonra ipi boynuna taktılar.
Adam suçlu muydu efendim?
Hayır, suçsuzdu... İp boynuna takılınca bana döndü ve "Elimi tut" dedi. Elini tuttum, sehpayı devirdiler ve adam can çekişerek öldü. Elini bir türlü bırakamadım. Adam soğumaya başladı. Eğer hayatında bir insanın nasıl soğuduğunu duymamışsanız, ölüm cezasına taraftar olabilirsiniz. Öyle ya, herkesin ısısı kendine...
Ve sizi elini tuta tuta, adam soğudu mu?
Adam soğudu.
Hemen mi soğuyor efendim?
Aşağı yukarı hissedilecek bir şekilde soğuyor.
Başka idam infazlarında da bulundunuz mu?
Bu olaydan sonra hiçbir idamın infazına gitmedim. Sizi temin ederim ki, idam cezalarının infazında o cezayı veren mahkemenin bütün hâkimleri bulunsa, savcısı bulunsa, ilgili bütün avukatlar bulunsa, ölüm cezası verme oranı çok azalacaktır. Ama uygulama maalesef böyle olmuyor. Ne hâkimler gidiyor, ne de avukatlar...
Hocam, bazen öyle suçlar oluyor ki, mesela adam silahla kahve taramış ve günahsız insanları öldürmüş... Ya da teröristler köy basıp çoluk çocuk herkesi öldürüyor. Bu gibi suçları işleyenler için de aynı şeyi söyleyebilir misiniz?
Ben hiç kimsenin asılmasına taraftar değilim işlenen suç ne olursa olsun, insan insanı öldürmez. Devlet de insanı öldürmez... Öldürmemelidir.
Sizin ağzınızdan duymak istediğim bir şey var hocam... Acaba bazı davalarda hâkimler peşin hükümlü oluyorlar mı? yani o davada avukatın, savcının veya sanık ve tanık ifadelerinin bu nedenle fazla bir etkisi olmayabilir mi? Böyle durumlar yaşadınız mı?
Evvelden peşin hükümlü olmak, adalet için büyük bir kusurdur. Fakat bizim ceza usulümüz çok eskiden Alman ceza usulünden alındığı için, bazı durumlarda böyle peşin hükme imkan veren bir sistemdir. Bu yüzden, Ceza Usul Kanunu değişmediği sürece "peşin hüküm" iddiasına daima rastlayacağız. Peşin hükümlü hakimler elbette vardır. Ancak bunların oranının çok az olduğuna inanıyorum. Bunun yanında peşin hükümlü avukatlar da var, savcılar da var.
Diyelim ki devleti dolandırmış veya hayali ihracat yapmış bir üçkağıtçı, bir avukata geliyor. Avukat da para karşılığında bunun savunmasını alıp suçlu olduğunu bildiği halde beraat ettiriyor. Bu durumda avukat acaba vicdanında bile olsa bir rahatsızlık duyar mı?
Bir avukatın, beraat ettirdiği kişinin suçlu olduğunu bilmesi kesin değildir. Çünkü hiçbir sanık avukatına doğru söylemez.
Niçin söylemez?
Çünkü bunu söylerse, avukatının kendisini savunamayacağına inanır. Ama avukat müvekkilinin suçlu veya suçsuz olduğunu hata payı olmakla beraber sezebilir. Ama her suçlunun, mutlaka savunulacak bir yanı vardır. Birisi öbür şahsı öldürmüştür. Hiçbir öldürme hadisesi sebepsiz değildir. O sebebe indiğinizde, ilk izleniminiz mutlaka değişecektir. Ve sanığın savunulacak tarafını ortaya koyabilmek... İşte avukatın en büyük görevi budur.