İlk ortaya sürülen kanı şudur: Sanığın üzerine aldığı vazifenin önemi ile yargılanacağı mahkemenin seviyesi arasında bir orantı bulunmalıdır. Fakat bu görüş ancak mahkemeler arasında bir seviye farkı görmekle kabul edilebilir. Halbuki pek ağır suçlara bakan umumi mahkemeler yanında Yüce Divanın ağır olmayan cezalan gerektiren suçların (mesela umumi vazifeyi suiistimal suçu) yargılamasile de görevli olduğu malumdur. Konu daha ziyade Yüce Divanın bir "anayasal organ" oluşuna göre izah olunmalıdır.
Diğer bir anlayışa göre takdire bağlı bir dokunulmazlık bahis konusudur. Eğer itham ile görevli kurul itham etmezse neticede sanık (mesela Bakan) cezalandırılamayacaktır. Bu suretle hasıl olan netice "dokunulmazlık"tan başka bir şey değildir. Fakat bu görüşte isabet yoktur. Zira Bakanların sorumsuzluğu hakkında (mesela Cumhurbaşkanı hakkındaki hüküm gibi: Anayasa 105) bir hüküm mevcut değildir, bilakis Bakanlar sorumlu kişilerdir. O halde dava açılmamasının dokunulmazlık sayılmasına hukuki imkan yoktur. Bazı sebeplerle davanın açılmamasındaki haksızlığın sorumsuzluk neticesini vermesine bakarak hukuka uygun olmayan bir durumun "dokunulmazlık" sayılmasile meşru bulunması doğru olmaz.
Yüce Divanın izahında tek makul görüş itham edilenin gördüğü işin önemi ve özelliği dolayısile daha üstün bir anayasa teminatına ihtiyaç hissedilmiş olmasıdır. Örneğin Bakan bir şahıstır, fakat bir anayasa organını (Bakanlıklardan birini) temsil eden (veya etmiş olan) bir şahıstır.
d) Görev suçu: Yüce Divan belli kişileri "görevleri ile ilgili suçlar"ından dolayı yargılayacaktır (Anayasa 148). Bu itibarla Yüce Divanın görevi hem sanıkların sıfatı bakımından (ancak Anayasada sayılan kimseler) ve hem de bu kimselerin suçları bakımından sınırlıdır.
Suçun belli kişilerin görevleri ile "ilgili" olması kaydını izahta zaruret vardır. Anayasada kullanılan bu ibarenin anlamını kestirmek kolay değildir. Her çeşit ve en uzak ilginin veya bu kişilerin (mesela Başbakanların) diğer sıfatlarının (mesela parti başkanı olmalarının) dolayısile vücut verdiği ilginin yeter sayılması, Anayasanın Yüce Divana "sınırlı görev" tanımak isteği ile bağdaşamaz.
a') Geniş ölçü: Ceza Kanununda, bahis konusu kişilere mahsus suç tipi (mesela Bakan suçu) yoktur, bu sebeple bu kimselerin "memur"luk sıfatı esas tutulacaktır. Ceza Kanunumuzda failin memurluk sıfatı bazı hallerde "suçun unsuru"dur (rüşvet, zimmet, irtikapta olduğu gibi), bazı hallerde suçun sadece şiddet sebebidir. Şüphe yoktur ki memurluk sıfatının unsur veya şiddet sebebi olduğu hallerde suç görev ile alakalı sayılabilir.
b') Dar ölçü: Yukarda izah edilen ölçüyü dahi çok geniş bulanlar vardır. Böyle düşünenlere göre "Bakan suçu" ile "memur suçu" birleşmiş olur. Halbuki arada fark bulunmak gerekir. Bu sebeple ancak Bakanın, Bakanlık görevini kötüye kullanması ile "hadise" arasında "illiyet bağı" mevcut ise "Bakan suçu"ndan bahsedilebilir. Bakan, görevi gereğinin aksini yapmış ise kötüye kullanmanın maddi unsuru tamam olmuştur. Bu anlayış Bakanların suçlarında "Bakanlık yetkileri"nin ilgisini şart koşar. Bu yetkiler ise, siyasidir. Böyle olunca adi suçları Yüce Divanda muhakeme etmenin isabetsizliği fikrine avdet edilmiş olur.
c') Memleketimizdeki uygulama: Anayasamızın kullandığı "görevle ilgili suç" ibaresini sınırlı anlamında kabul etmek ve Anayasamızda "dar ölçü"nün tercih edildiğini söylemek imkansız değildir. Fakat emsal Yüce Divan tatbikatı daha ziyade "geniş ölçü"nün benimsendiğini göstermektedir. Fakat bu ölçüye rağmen uygulamada bazı hususlar gözden uzak tutulmamalıdır.
Yüce Divanın görevi, belli kişilerin görevlerini kötüye kullanmış olmaları şartına bağlanmıştır. O halde bu kişilerin (mesela Bakanın) memur sıfatı suçun unsuru veya şiddet sebebi olmalıdır. Bu itibarla bir anonim şirket Umum Müdürünün suçuna "memur suçu" denemiyeceğinden, böyle bir suça iştirak edenin sadece Bakan olması da Yüce Divanı görevli kılamaz. "CMUK.nun da derpiş edilen hükümlere dayanılarak savcılıkça kamu davası açılmadığı ve usulen ittihaz edilmiş son tahkikat kararı bulunmadığı" gerekçesi ile memur olmayan kişilerin Bakanların suçuna "iştirak" sebebi ile Yüce Divana sevk edilemiyecekleri itirazı, Divanca reddolunmuştur. Fakat Divanın bu kararı memur olmıyanların, Bakanın suçuna iştiraki hakkındadır, Bakanın memur olmıyan kişilerin suçuna iştiraki halinde aynı şekilde düşünülemez.
Bakanların memur olup olmadıkları Yüce Divanda tartışma konusu olmuştur. Bir iddiaya göre Bakan devlette memurluk kabul edemez. O halde memur değildir. Bu görüş reddedilmiş ve şu sonuca varılmıştır: "Devlet cihazının vazifelerinden birini ifa eden herkes memurdur", Anayasa ancak "tali memuriyetleri" yasaklamıştır.