Mağdurun rızası meselesi:
İrade serbestisinin belirli sebepler dışında da daralmış olması mümkündür. Mesele özellikle bir ameliyata rıza göstermek konusunda münakaşa edilmiştir.
Bir anlayışa göre, hastanın durumunu bilerek ameliyata rıza göstermesinin tam bir serbesti içinde cereyan etmesine imkân yoktur. Zira kendisinin tehlikeli durumunu bilen bir hastanın içinde bulunduğu psikolojik şartlar rızanın değerini önemli ölçüde azaltabilir. Yalnız ameliyatı yapacak olan operatör hekim makûl karara, serbestçe varabilecek durumdadır. Tıpta her uygulama, hastanın hekime olan güvenine ve hekimin vicdanına dayanır. Esasen hastanın rızası hakkında çok mutlak bir anlayış hekimin teşebbüslerini sınırlar. Bu itibarla hekimin mes'uliyetini tâyinde onun meslekî vicdanını esas tutmak gerekir. Fakat bu hiçbir zaman, hasta razı olmasa dahi, ameliyatın yapılabileceği anlamına gelmez.
Mesele psycho - chirurgical ameliyatlarda daha fazla tereddütlere sebep olmaktadır. Bir akıl hastasının tamamiyle şuurdan yoksun kabul edilmesine imkân yoktur. Bu itibarla, temyiz kudretine az çok sahip bir akıl hastasının rızası, ailesinin rızası ile birlikte alınmalıdır.
Psycho - chirurgical ameliyatlarda neticelerin kesin olduğu, aksi neticelere, ihtilâflara sebebiyet vermediği iddia olunmamaktadır. Bu çeşit ameliyatların kolaylıkla ve özellikle suçlulara uygulanması suiistimallere yolaçabilir. Bugünkü adli tıp bilgilerinin durumu karşısında bu çeşit ameliyatların mahiyeti tehlikeli ve belirsiz gözükmektedir.
Akıl malûllerinin ameliyat edilmesinde, kanunî temsilcilerinin rızasını temin etmek mümkün görülebilir Ve de bunun uygulama da ekonomik bir mesele olduğu görülmektedir. Kaldı ki, ailenin rızasının, hastanın rızasına daima uygun olduğu da iddia edilemez. Rızasını açıklayamayacak durumda olan bir hastanın gerçek iradesi yaşamak, iyileşmek, acılarının dinmesi isteği olabilir. Böyle düşünülünce de şu neticeye varılabilir: Ameliyat kararını vermeğe en ehliyetli kimse hekimdir.
Karar verecek hekimin konsültasyonda bulunması doğru olur, Fakat herhalde karar tedâvide bulunan hekime ait olmalıdır. Zira konsültasyon mes'uliyeti parçalayan bir usul olmamalıdır.
Psycho chirurgical ameliyatların,, en cüretli cerrâhi müdahalelerden daha tehlikeli olduğu muhakkakdır. Zira bu ameliyatlar doğrudan doğruya beyin üzerinde yapılmaktadır (4).
__________
1 Bk Mendelsohn, Une nouvelle branche de la science bio-psyco sociale. La Victimologie, Rev. Française de psyhanalsyse, 1958, n. 1, s. 95: "Mânevi tazminat bozulan ruh dengesinin yerine gelmesi için kabul edilmiş kanunî bir telâfi şekli olup insanlarda mevcut olan intikam arzusunu bir dereceye kadar tatmin etmek, bir nevî taviz vermek amacı taşır. Onun için takdir edilecek miktar felâketi özlenir hale getirecek miktarda veya mağdur için zenginleşme aracı olacak tutarda olmak ve özellikle fiille tazminat arasında makul ve gerekli bir orantı bulunması gerekir. Öte yandan manevî tazminat takdir edilirken, olayın meydana gelişinde karşı tarafın birleşen fiilinin gözetilmesi lâzım gelir. Zorla ırza geçme, ya da nüfuz suiistimali suretiyle cinsî münasebet vaki olmamış, taraflar rızalarıyla bu sonucun meydana gelmesine yol açmışlardır. O halde kusurlu davranışın sonucunun tamamının bir tarafa yüklenmesine yol açar şekilde ve az önce belirtilen ilkelerde gözetilmeden çok fahiş bir manevî tazminat takdir olunması usul ve kanuna aykırıdır' (2.HD., 24.4.1973, 2050726409).
* Adlî Tıp Meclisi, 8.12.1978, 2706/6947: "Irzına geçilip gebe bırakıldığı iddia edilen 1962 doğumlu Münire Dündar'a ait Adlî Tıp Meclisinin 7.10.1977/17012 tarihli Adlî Tıp Müessesesi, müşahadehane raporunda, çocuksu bir ifade ile konuştuğu, fikir muhtevasının çok farik bulduğu, olayı eski ifadelerine uygun bir şekilde anlattığı muhakemenin bir zekâ belirtisi olarak kanunî bakımdan azalmış bulunduğu, zekâ testinde I.Q=27 zekâ geriliği tesbit edildiği, bu duruma göre "aşağı Embesilite" derecesinde zekâ geriliği olduğu bu nedenle kendisine vakî ırza geçme fiiline dirence muktedir olmadığı, kendisine zekâ geriliği sebebiyle belirli surette ifade vermek üzere tesir edilmesinin mümkün olmadığı, tesir altında kalarak ifade vermesi söz konusu olamıyacağı, şahısları tespite muktedir bulunduğu bildirildiğine göre T.C.K. 416.maddesinde düzenlenen aklî arızaya uğramış olup ırza geçme fiilinde dirence muktedir olmadığı, zekâ geriliği seviyesine göre belirli surette ifade vermek üzere tesir altında bırakılmasının mümkün olamıyacağı kendisine vaki ırza geçme fiilinde şahısları tesbite muktedir bulunduğu mütalâasına varıldı."
2 Bu hususta bk. Altavilla, s.392; Eski İtalyan Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu. "Toplanan bütün deliller bir arada gözden geçirildiğinde iddianın baştan sona kadar ayrı tanıklar tarafından ayrı yönlerinden doğrulandığı ve raporla iddia arasında bir çelişme bulunmadığı ve Embesilite derecesinde zekâ geriliğiile malûl mağdurenin mücerret sözlerine dayandırılmayan başka delillere de dayanılmak suretile hüküm verildiği anlaşıldığından hükmün tasdikine karar verilmiştir. 5.CD. (29.12.1972, 3927, Elazığ Akıl Hastanesi Raporu (7.6.1966, n-1966/703).
"KONU: Sahipleri tarafından Hastaneye getirilerek (Depertion melencholigue ve Stpeur) hâli teşhisi ile yatırılan 35 yaşlarında A evvelce de hastanemize yatırılmıştı. Hastanemize yatırıldığı gün, hasta hiç kimse ile konuşmuyordu. Derin bir bradi kinezi ve bradi psişi içerisinde idi. Yüzünde en ufak mimik bir hareket yoktu. Kendisi nereye götürülse gider ve kendisine ne yapılırsa en ufak bir mukavemet gösterecek halde değildi. Stupeure halinde idi. Hiçbir şey yemiyor ve içmiyordu. Kendisine gıdaların zorla verilmesine rağmen alamadığı için burnundan sokulan bir sonda ile beslenmesi lazımdı. Hasta üç günden beri bir şey yememişti. Zaman ve mekân oriyantes yönleri yoktur. Bu durumun devamı hayati tehlike teşkil edeceği tıbbi mülâhazası ile hastaya geldiği günün akşamına doğru bir elekroşok yapıldı. Hasta biraz kendine geldi. Yemeklerini daha kolaylıkla yiyordu. Fakat yine etrafı ile ilgilenmiyordu. Ve halâ içerisinde bulunduğu durumu tamamen idrak edemiyordu. Hastaya 4.elektroşok yapıldı. Hasta biraz daha düzeldi. Fakat hiçbir arzu ve istekte bulunmuyordu. Hasta Elazığ devlet hastanesi Baştabipliğinin yazısına ekli olarak hastanemize gönderdiği her iki yazısının da suretleri rapora eklendi. Mağdure olay günü bir yerden alınıp bir yere götürülürken ve ırzına geçilirken veya kendisine başka bir fiili kötülük tatbik edilirken stupeure melânkolik halinde bulunduğu cihetle, kendisine tatbik edilen bu fiillerin sonuçlarını algılayamayacak kadar akıl hastası olduğunu ve bu filler kendisine tatbik edilirken mütecavizlere her türlü dirençten aciz bulunduğunu ve akıl hastalığı dolayısı ile bu fillerin tatbik edildiğini dahi hatırlayamadığını, ancak iki elektroşoktan sonra cihetle tedavi altında bulunduğunu bildirir raporudur."
3 5.CD., 16.-10.1985, 3930/4076: "Bir akıl hastasının iddiasının kabulü ancak onun başka kanıtlarla doğrulanmış bulunması halinde mümkün olabilir. Kendisinde embesilik derecesinde zekâ geriliği olduğu saptanan mağdurenin sanık tarafından zorla alıkonulup ırzına geçildiği ancak temas sırasında kan gelmediği şeklindeki iddiası, Sağlık Ocağı Tabipliğinin raporunda kızlık zarının tamamen perfore olduğunun belirlenmesi karşısında tutarsız kalmış ve mahkumiyet hükmü yalnızca madurenin iddiasına ve rapora dayanmış bulunmaktadır. Bu durum karşısında sanığın hükümlülüğünü gerektirir başkaca kesin ve inandırıcı kanıtların bulunmadığı gözetilmeyerek beraat yerine-yazılı şekilde mahkumiyet kararı verilmesi" yolsuz sayılmıştır.
4 Bu mesele hakkında bk. Lye (Jasques), Les problemes medico - legales de la psyco - chirurgie, Rev. De dr. Pet. Et de crim. 1952, n. 8, ss.887.