Vakıf Hakkında
Faruk Erem
Hümanist Dergi
Çiçekler

İtiraf Çeşitleri

Avukat ve Hakim

Küfür

Yemen

Kaktüsler

Faaliyetlerimiz

Hürriyeti Bağlayıcı Cezalar

Sağlık Köşesi

Romanya

Tuz

Yer Elması

Ön Kapak İçi

Arka Kapak İçi

Arka Kapak


Haberler
Gezelim Tanıyalım
Bize Yazın
Mithatpaşa Cad. No:66/6      Tel: 0312-419 38 65      Fax: 0312-419 76 25
    İkrar ve soruşturmanın devamı:
    Bazı usul kanunlarında, sanığın itirafı halinde soruşturmanın daha kısa tutulacağına dair hüküm vardır. Böyle bir hüküm kanunumuzda yer almamıştır. Bununla beraber tam bir itirafın soruşturmayı kısaltıcı bir etkisi olmayacağı iddia edilemez, bir sanık hakkında, eğer itiraf etmiş ise, sanki itiraf etmemişcesine soruşturmanın devamı makûl değildir. Fakat şunu da işaret etmek gereklidir ki "tam ikrar"a rastlamak pek enderdir.İkrar çoklukla "tevilli (müevvel) ikrar"dır ve soruşturmanın devamını lüzumlu kılar.

    Suç atmak (=atfı cürüm):
Suç atma iki şekilde olabilir. Sanık, suçlunun kendisi değil, başka bir şahıs olduğunu iddia eder veya kendisinin de işlediği suçta başka bir şahsın da ortak olduğunu ileri sürer. Bu iki halde de daima başkasına "suç atma" vardır.
    İşkence, "tabiat kanunlarını inkâr eder. İnsan vücudu vasıta edilmiştir. Yunanlılar ve Akdeniz milletleri işkenceyi isbat vasıtası olarak kullanmışlardı. Romalılar bunu yalnız kölelere uygulamışlardı. Zira köle bir eşya sayılıyordu. Fakat sonraları hür-köle farkı kaldırıldı. Orta çağda kilise mahkemeleri, kanunî delil sistemini kabul etti ve işkenceyi bu delillerden biri saydı. Asırlar boyu kilise hukuku işkenceyi benimsedi ve insanlık işkenceyi iyi bir şey yapıldığı inancı ile uyguladı.

    Temyiz Mahkemesi zabıtaca dövüldüğü sabit olan sanığın zabıtadaki ikrarını mahkûmiyete esas tutan hükmü şu gerekçe ile bozmuştur: "Sanığın zabıta tarafından alınan ifadesinin tam bir irade serbestisine dayanmadığı tezahür etmiş olmakla beraber, esasta 247. maddede sanığın hâkim tarafından tanzim kılınan zabıt varakasındaki ifadesinin ikrarına delil olarak okunabileceği tasrih edilmiş olması hasabile ancak hakim huzurundaki ikrarın aleyhine delil teşkil edebileceği". "Sanıkların hazırlık tahkikatındaki ikrarlarının kerhe müstenit olduğunu savunmalarına göre; ikrarları kerhen aldıkları ileri sürülen görevliler hakkında suç duyurusunda bulunup suç ihbarının neticesi alındıktan sonra tüm delillerin birlikte mütalâa ve takdiri ile hasıl olacak sonuç dairesinde hüküm tesisi gerekli iken yapılmaksızın, eksik incelemeyle yazılı şekilde beraat kararı verilmesi".
    a) Mahkeme dışı ikrar: Hâkimin huzurunda olmayan ikrar, bütün deliller gibi takdir olunur. Mahkeme dışında ikrarın ne muteber olmadığı ve ne de böyle bir ikrarın kesin bir delil olduğu söylenebilir, diğer bütün deliller gibi takdire tabidir. Fakat kanun (CMUK. 247) zabıt varakalarının okunmasıyla ikrarın sübutunu ancak hâkimin tuttuğu zabıt varakaları için kabul etmiştir.

    b) Mahkeme önünde: Kaide olarak diğerlerine üstün bir delil sayılmaktadır. Çünkü hareketlerinin neticesini kestirebilen bir kimsenin ikrarına inanmak icap eder. Suçunu israrla inkâr eden bir sanığı mahkûm edebilmek her zaman kolay değildir. Zira "adlî hatâ" korkusu hâkime tesir edecektir.

    Eski hukukta itiraf, "delillerin kraliçesi" sayılırdı. Bugün dahi İngiliz hukukunda bunun tesirleri görülür, sanıktan evvelâ sorulur; suçlu musun? Eğer suçlu olduğunu sanık kabul ederse "sübut" meselesi kalmamıştır jüri davaya katılmaz. Çünkü jürinin görevi sanığın suçlu olup olmadığına karar vermektir. Hâkim cezayı tayin eder.

    Fakat memleketimizde "ikrar"ın fiilî önemi aşikâr olmakla beraber diğer delillerden farklı, hukukî bir üstünlüğü yoktur.

    c) Bölünmez ve ikrar: Ceza usulünde "ikrarın bölünmezliği" kaidesi yoktur. İkrarın bir kısmını kabul, bir kısmını red edebilmek hâkimler için mümkündür. Bu itibarla cezadan bir miktar indirilmesini sağlamak için yapılan "müevvel (= tevilli) ikrar"da hâkimin ikrarı kabul, tevilin alâkalı olduğu kısmı reddetmesi mümkündür.

    ç) Dönülmezlik (rücu) ve ikrar: Ceza usulünde ikrardan dönülmezliği (ikrardan rücuu) yasaklayan bir hüküm yoktur, sanık ikrarından dönebilir. Fakat bu dönmenin kabul edilip edilmemesi hâkimin takdirine bırakılmış bir keyfiyettir. Hâkim diğer delilleri nazara alarak, ikrarın mı, inkârın mı doğru olduğunu çözecektir.

    d) Aldatmalı araştırmalar: Hâkimler (hattâ savcılar) soruşturmada "hile" kullanabilirler mi? Fransa'da bir sorgu yargıcının, bir sanığın sesini taklit ederek onun suç ortağı ile telefonla konuşmak suretile bazı bilgiler elde etmesini Yargıtay usulsüz bulmuş ve hâkim hakkında disiplin cezası verilmiştir. Fransız Yargıtayına göre hâkimlik vakarı hiyerarşide işgal edilen yere bağlıdır. Hâkim aşağı dereceli memurların yapabileceği bir şeyi yapmamalıdır. Zabıta memurlarının yapabileceği şeyi hâkim yapamaz. Zabıta memurlarının yapabileceği şeyi hâkimin de yapacağı asla düşünülemez.
    Suç atmağa inanmadan evvel "suçlunun şahsiyeti"nin nazara alınması tavsiye olunmaktadır. Suçlularda yalana açıkça eğilimli olanlar vardır. Buna yalana zorlayan çeşitli sebepler eklenince suç atma, suçu başkasına atan için zararsız bir müdafaa vasıtası haline gelir. Bundan başka, suçu başkasına atmada suçlu için o hadisede bir "fayda" olup olmadığı araştırılmalıdır. Bu sadece maddi bir fayda olarak düşünülmemelidir. Sanığın müdafaa plânı için mutlaka bir suçlu göstermek zorunda olması imkânsız değildir. Cürüm atan ile üzerine cürüm atılan arasındaki münasebetler araştırılmalıdır, bu araştırma kabil olduğu kadar geriye gidebilmelidir. "Unutulmayan kin"lere tatbikatta çok rastlanır. Kendisi ceza evinde iken sırf dışarda kalmasını istemediği için başka bir şahsa suç atanlar görülmüştür.
    Suç atmanın delil olup olamıyacağı üzerinde durulmuştur. Bir anlayışa göre suç atmanın deliller arasında kabulüne yer verilmemelidir. Zira suçlu adamın ağzında hakikatten ziyade yalan vardır. Suçlu intikam, kendini kurtarmak gibi sebeplerle doğru söylemez. Hasımlarını da felâkete sürüklemek arzusu, başkalarının da ceza görmesinde teselli ummak, sözde ortaklarını ele vermek suretiyle ceza tenzilatından faydalanmak arzusu, kısacası başkasını ithamda kendi müdafaasını aramak, suçluyu suçu başkasına atmağa sevk eder. Atfı cürmün doğurduğu "adlî hata"lar az değildir.
    "Ortağın ikrarı" atfı cürüm sayılmaz, çünkü ortak kendisinin suç işlemediğini iddia etmemektedir, bu basit bir ikrar da değildir, zira ortak sadece kendisinin suç işlediğini değil, diğerleri ile birlikte suçu işlediklerini itiraf etmektedir. Çok kere "tevilli ikrar"da ortak bu durumdadır.

    e) Müevvel (tevilli) ikrar: Müevvel (tevilli) ikrara "daraltıcı ikrar" denir, "öldürdüm" diye ikrar edenin bunu "fakat taaruza uğradığım için öldürdüm" diyerek daraltması gibi. Bu çeşit ikrarlarda suç itiraf edilmiş, fakat bir "mazeret sebebi" de ortaya atılmıştır. Böyle hallerde hâkim ikrarı kabul, mazeret sebebini red edebilecek midir? İkrar bu şekilde bölünebilir mi? "İkrar bölünmez" kaidesi ceza uygulamasında nazara alınmamaktadır. Bununla beraber ikrarı bölerek hüküm vermenin "mantıksızca bir kapris" "zalimce" bir hareket olduğu da ileri sürülmüştür.
    Suç atma hakkındaki bu düşünceler tamamile doğrudur. Bu itibarla bir dâvada sadece "atfı cürüm" ile bir şahıs hakkında hüküm tesisi isabetli sayılamaz. Esasen "suç atma" bir "delil" değildir. Bu sebeple yalnız suç atmağa dayanarak verilen hüküm delilsiz sayılacaktır. Fakat suç atmanın, soruşturmanın sahasını genişleteceği tabii görülmelidir. Bu suretle delillerle doğrulanan suç atma ehemmiyet kazanabilir.

    Herhalde suç atmaya inanmakta çok tereddüt edilmelidir. Bilhassa ortaklarını ele veren suçlunun cezasının azaltılacağına dair olan kanun hükümleri (meselâ kaçakçılık mevzuatı) suçluyu masumlara suç atmağa, onları ortak gibi göstermeğe sevk edebilir. Tatbikatta bunun acı örneklerine rastlanmıştır.