ANAYASA ve insanlık doktrini
'Anayasanın uygulanması' sert bir 'müdahale'nin konusu oldu. O halde Anayasanın uygulanması 'vakıa'sını hukuk açısından bir 'kavram' olarak incelemek gerekli görülebilir. Çok kişi Anayasanın uygulanmasını soyut bir iddia saydı. Bu anlayış isabetli midir? Anayasanın uygulanmamasının gerçek anlamını gösterebilmek için insanları en yakından ilgilendiren bir konu üzerinde sadece bir örnek olsun diye durmak pek isabetli olabilecektir. 'Sağlık hakkı'nı ele alalım; 'hastalık ve ölümle karşı karşıya kaldığı halde mali imkansızlıktan dolayı sıhhi yardımdan yoksun kalan kimseler için klasik hürriyetler arasında yer alan hayat ve vücut bütünlüğünü muhafaza hakkı bir istihza teşkil eder' (Anayasanın gerekçesi). Şimdi bu gerekçenin gereğini istemek suç mu ?
Anayasamız 49. maddesinde şu hükmü getirmiştir: 'Devlet, herkesin beden ve ruh sağlığı içinde yaşayabilmesini ve tıbbi bakım görmesini sağlamakla görevlidir.'
Bu görev yerine getirilmiş midir? Yerine getirebilme çabalarını engelleyen güçlerin başarılarını sürdürdükleri açıkça görülmektedir.
Yalnız 'ilaç sorunu' nu düşünmek yeter.
'Sağlık hakkı' nın kökeni diğer bir hakta toplanır. Buna 'ölüm karşısında eşitlik hakkı' diyebiliriz.
Bu deyim sağlık hakkını ve bu hakkın gereklerini ortaya koyar. 'kanun önünde eşitlik' yeterli kavram olmaktan çıkmıştır.
Çağımız eşitliği daha gerçekçi bir görüşle sağlamak çabası içindedir.
'Devletin iktisadi ve sosyal amaçlara ulaşma ödevlerini, ancak iktisadi gelişme ile mali kaynaklarının yeterliliği ölçüsünde yerine getirmesi' yolundaki anayasa hükmü (madde 53) 'realitelerle sınırlılık' şeklinde kabul edilince bir adım ileriye gitmek mümkün olamıyacaktır. Olanaklara rağmen yapmadıklarımızı, 'milli kaynaklarımızın yetersizliği' ne bağlamak bazı çıkarlara uygun bir 'bahane' dir.
Yukarıda sadece 'sağlık hakkı'nı ele alarak Anayasanın uygulanmaması konusunun, somut sonuçları ve 'Anayasanın uygulanmamasına karşı çıkmak' tutumunun haklılığını ortaya koymaya çalıştık.
Diğeralanlarda da aynı haklılığı açıkça göstermek olanağı vardır. Başkasının acı çektiğini görünce, onun acısını yüreğinizde duyabiliyorsanız, 'Türkiye' kurtulmuş demektir. Anayasanın uygulanmaması yolundaki şikayeti biz böyle değerlendiririz. Bu şikayetin hızını kesmek bir toplumu aldatmak demektir.
Türk doktrini
Anayasa istendiği kadar değiştirilsin, toplumun insanlıkta 'hak iddiası' nı önlemek bu çağda mümkün değildir. Eğer, sakıncaları karşısında aşırı rejimierden kaçınmak istiyorsak, tek seçilecek yol 'insanlık doktrini' nin gereği anlamında 'hukukun üstünlüğü' dür.
Türk hukukçusu 'hukukun üstünlüğü' nü ilan ederken aşırı rejimlerin tümden anlamsız ve bu topluma yabancı tutumlardan hiçbir sonuç alınamayacağını artık anlamıştır. 'insanlık doktrini' Türkiye'mizde de haklı çıkacaktır. Bütün Türk aydınlarının bu anlayışta birleşeceğini de ummaktayız. Böylesine, tüm insanlık anlayışına aykırı düşmeyen, milli gereklere uygun bir 'Türk doktrini' kendini kabul ettirebilir, ayrılanları da bir araya getirebilir.
|