Faruk Erem'in Broşürlerinden:
Kamu Niteliğinde "Serbest Meslekler"in Geleceği ve Avukatlık
Derleyen: Avukat Faruk Erem
1) Serbest meslek ve teknik,
2) Sermaye,
3) Meslek kuralları,
4) Fikir işçiliği,
5) Sosyal sorumluluk,
6) Avukatın bağımsızlığı kavramında değişiklik istekleri.
Kanuna göre Avukatlık "Kamu hizmeti niteliğinde Serbest Meslekler"den biridir. Böyle olunca çağımızda serbest mesleklerin genel görünümü ve geleceği nedir? Bu konuda "Fransız Avukatları Milli. Derneği" 7 -9 Haziran 1973 tarihinde, diğer serbest meslek temsilcileri ile birlikte bir toplantı tertipledi. Aynı dernek 30-31 Mayıs ve 1 Haziran 1974 tarihinde Marsilya'da 46. kongresini yaptı. Aşağıdaki bilgiler, bu toplantıların tutanaklanndan derlenmiştir (Gazete du palais, 1973 n. 360, 16 Temmuz 1974, n. 195):
1) Serbest meslek ve teknik: Serbest meslekleri bağımsızlık temsil eder. Bu bağımsızlık aynı zamanda "hizmete amade olmaklık", "kamuya itimat telkin ederlik", "insanlık", "sır tutmak" gibi özellikleri kapsar. çünkü bunlar ancak mesleğin "serbest meslek kalması" ile mümkündür.
Diğer taraftan "kamu faydası" iddiası ile
müdahaleci bir tutum, mesleğin serbestliğini
ve bağımsızlığını daraltmak eğilimindedir.
Bu genel görünüme bir unsuru daha ilave etmek gerekir: Teknik gelişmenin
serbest mesleklere etkisi nedir? Örneğin bu
günkü teknik, mimarlıkta "imkansız, kelimesini adeta kaldırmıştır. Bazı
mesleklerde teknik ile mesleği ayırmak mümkün değildir. "Teknik, Tıp'a yardımcı mıdır?
Sorusu anlamsızdır. "Teknik olmazsa, Tıp'ta
yoktur", fakat teknik ilerlemekte, bunun
sonucu bazı sorunlar ortaya çıkmaktadır.
İnsanlık şimdiye kadar görülmemiş türde
bir "tutsaklık tehlikesi" ile karşı karşıya
mıdır? Sosyal ilimIer, tekniği insanın emrinde tutmak için yeni kurallar getirmek
zorunda değilmidirler?
2) Sermaye ve serbest meslek: Serbest
meslek-sermaye ilişkisi üzerinde durulmaktadır. Şikayet konusu şudur: Sermaye,
serbest mesleklerde yeni bir "yatırım alanı" görmeğe başlamıştır. Yalnız sermaye
sahibi olan kişilerin serbest meslek sahibi
olanları bir girişim, bir kuruluş halinde
toplanmalarında bazı sorunlar ortaya çıkmaktadır. Meslektaşlar arasında "guruplaşma"larda bile bir sakınca görülebilir. Mesleğe sermayenin dıştan sızıpasında ise
mesleğin icrasında bağımsızlık ve bunun
sağladığı faydalar tehlikeye girer.
Sosyal açıdan serbest meslekler şöyle
bir görünümdedir: Bazı meslekler birbirine
çok yakındır, örneğin bir kimseyi tedavi etmekle savunmak arasında yakınlık
fazladır. Fakat bütün serbest mesleklerin ortak
özü şudur: insana, onun isteğince, faydalı
olmak. O halde bazı mesleklerin serbest
oluşu kişilerin özgürlükleri ile ilgilidir.
Devlet bu mesleklerden kişinin faydalanması olanaklarını arttırmakla görevlidir.
Sağlık açısından güvenlik sistemleri, adalet açısından adli müzaharet ve benzeri
tedbirleri böyle düşünmek lazımdır. Bu
müdahalenin akışında ferdin isteğini, tercih hakkını kaldırıcı tedbirler, mesleğin
tabiatını değiştirecek, hatta "serbest meslek"leri lüzumsuz hale getirecektir.
Serbest meslek, bugün tam bir "çalışma
felsefesi"dir. Bu felsefenin genel bir toplum görünümü yansıttığı görülür:
Otomatik veya hayvansal düzen belki daha başarılıdır. Karıncaların, arıların yaşama düzeni
bizi şaşırtır. Fakat bu düzende eksik olan,
insanın vazgeçemeyeceği şu ayncalıktır:
İnsanların kurduğu düzende "insanın değeri", "adalet fikri" esastır. Mesleğin kendi
düzenini kendisi kurması, resmi düzen zorlamasına, bu bakımdan, üstündür.
3) Meslek kurallannın birleştirilmesi:
Serbest mesleklerin geleceği üzerinde düşünürken akla gelen soruların bir kaçı
şunlardır: Her serbest meslekte "meslek kuralları "tespit edilebilir mi? Bu
kurallar da ortak nitelikte
olanlar bütün
meslekler için
"genel kurallar"
haline getirilebilir
mi? Bir serbest
meslek deontolojisi
kunnak mümkün değil midir? Serbest mesleklere Devletin müdahalesinin ölçüsü ne
olmalıdır; serbest meslekte alınan ücretler "kafa ürünü" olmasına, bunların herhangi bir
"irat" sayılması mümkün bulunmamasına nazaran, ayrı bir
vergi sistemi ve oranına veya
bazı muaflıklara tabi tutulması gerekmez mi? Buna mukabil "vergi ziyaı" isnatlarını
gidermek için mesleki kadro içinde tedbir
alınabilir mi? İş sahibinden alınacak ücretin ölçüsü ne olmalıdır? Kamu niteliğinde
sayılan çeşitli kuruluşların kanuni statülerinde tek biçimlilik sağlanamaz mı?
"Meslek alanında baskı gurupları" olabilmek
için ne yapabiliriz? Mesleklerimize giren
konularda alınacak kararlarda "resmen görevli" olabilmek için ne yapılabilir?
Serbest mesleklerde haksız ithamlara fazlaca
rastlanır. Kanuni takiplerde teşhiri önlemek için "takibe izin mercileri"nin ihdası
veya mevcut olanların yetkilerini kullanmaları bir ölçüye bağlanamaz mı?
4) Fikir işçiliği: 1959 yılında "fikir işçileri Milletlerarası Konfederasyonu"
fikir işçisini şöyle tanımladı: Tamamiyle bağımsız, emir altında
olmayan, serbest bir mesleği
icra eden ve fikri niteliği
üstün, emeğini ve bilgilerini başkasının hizmetine arzeden kimse, fikir işçisidir".
Serbest mesleklerin
geleceği her şeyden
evvel Demokrasinin
varlığına ve bu mesleklerin, demokrasilerin "Sosyal Devlet"
kavramına doğru gelişmesine uyabilmek yeteneklerine bağııdır.
Kişinin resmi merci veya memur sayılanlar dışında bazı
meslek sahiplerine
serbestçe başvurabilme haklannın tanınması Demokrasinin başta gelen
koşullarından biridir. Jandarma-Devletten Sosyal
Hukuk Devletine doğru gelişme, diğer bir
deyimle "çok görevli Devlet" kavramının
ortaya çıkması bu çeşit meslekleri daha da
lüzumlu hale getirmiştir. Zira Devletin etkisi büyüdükçe, alanı genişledikçe ferdin
korunması sorunu daha yoğunlaşmaktadır.
5) Avukatların sosyal sorumluluğu:
Fransız Avukatları milli derneğinin Marsilya 46. kongresinin genel teması "tehdit
altında olan insanın avukatına sığınması"
deyimi ile özetlenebilir.
Avukat sosyal bir "sınıf'a mensuptur. Yetişme
şekli, fakültede aldığı kültürün, Roma hukukundan
gelen, çağlar boyu yapaylaşarak süren
şartlanmanın dışında düşünebilmek
olanağı yitirilmek
istenen avukatın
yine de her toplumda "öncü"
olabilmesinin bir
nedeni bulunmak gerekir. Bu
neden avukatın
"kendine sığınan insan"ın (ne yazık ki buna müşteri, müvekkil
gibi adlar takılır) onun
sorunlarının etkisi altında kalmamasını sağlayacak bir "tedbir"
bulunamamış olmasındandır. En kötü koşullarda, en ağır baskıların sürdürüldüğü
dönemlerde "tehdit altındaki insan" istediğinde ve istediğini duyurabildiğinde yanı
başında "Avukat"ını bulabilmiştir. İşte bu,
tarih boyunca hiç değişmeyen bir gerçektir, bir anlamı da bulunmak gerekir.
6) Bağımsızlık kavramında değişiklik
istekleri: "Avukatın Bağımsızlığı" kavramı
günümüzde yerilmeğe başlanmıştır. Yerme nedenleri şöyledir:
a) Avukatın Bağımsızlığı 19. yüzyılda
ve 20. yüzyılın ilk bölümünde "kendini koruyucu bağımsızlık", diğer bir deyimle
"zayıfların bağımsızlığı" anlamında benimsenmiştir. Böylesine bağımsızlık avu-
katı zamanının büyük sosyal ve siyasal
akımları dışında kalmağa zorlamıştır. Fakat İkinci Dünya Harbi sonrası ekonomik
ve sosyal yıkıntılar "inzivaya çekilmiş olmanın bağımsızlığı"nı anlamsız kılmış,
"avukatın bağımsızlığı" kavramının başkalaşması zorunlu hale gelmiştir. Artık
kurallarla sınırlı "düşünsel inziva"ya dayanan
bağımsızlığı -istesek de- sürdürmek elimizde değildir.
"Tehdit altında insan" avukatından yalnız hayatının, özgürlüğünün
kurtarılmasını, menfaatinin korunmasını değil,
"adalet" ile çatışan fikirlerinde de
avukatını yanında görmek istemektedir.
Bu durumda gününü doldurmuş "tarafsızlık" ve bunun kökeni "bağımsızlık"
kavramları bugünün avukatlığı ile bağdaşmaz.
çünkü en geniş anlamı ile bugünün adaletinin tarafsız olmadığı iddiası oldukça
yaygın ve etkilidir.
b) 19 ve kısmen 20. yüzyıl avukatlarına
yapılan bu tenkitler haklı sayılamaz. Bu
yüzyıllarda büyük olaylara karışan avukatlar az değildir. Tarih boyunca gerçek
avukatlar az değildir. Tarih boyunca gerçek avukat burjuvazi, aristokrasi ve her
çeşit diktatörlükler tarafından bünyeleri
dışına atılmıştır, çünkü avukatlığın şartları
onlara uygun düşmemiştir. O halde toplumlarda avukatlığın, -siyasal rejimler ne
olursa olsun- bir başka "yeri" vardır.
Bağımsızlık kavramında değişiklik elbette olacaktır. Toplumda "sosyal adalet"
fikri genişledikçe "avukatın sosyal sorumluluğu"da bazı değişikliklere uğrayacaktır.
Kuşkusuz 20. yüzyılın avukatı 19. yüzyılın
kuralları içinde görev yapamaz.
Eski devirlerde mutlakiyet dönemlerinde fert biçimsel olarak daha az özgür, fakat
gerçekte daha serbestti. Çünkü Devlet kuvvetlerinin topluma sızma ve yayılma
olanakları yoktu. Ulaşım ve diğer teknik
gelişme sonunda, Devlet gücü ve denetim
liberal demokrasilerde bile mutlakiyet
dönemlerindekinden daha çok yaygın ve
daha çok etkilidir. O halde yaşadığımız
çağda fert, eskisinden fazla "tehdit altında
insan"dır. Avukatın sosyal sorumluluğu,
görevi ve bağımsızlığı bu açıdan da incelenmelidir.
|