I.Giriş:
Anayasamıza göre "Herkes Bilim ve Sanatı serbestçe öğrenme ve öğretme, açıklama, yayma ve bu alanlarda her türlü araştırma hakkına sahiptir".
Anayasada "Bilim" ve Sanat'ın aynı hükümde yer almaları, aynı giivenceye bağlanmalan bir rastlantımıdır? Kuşkusuz bilim ve sanat eş anlamlı değildir. Anayasalarda aynı hükümde yeralmalarının belli bir anlamı vardır. Buna aşağıda değinilmiştir.
Demokratik Anayasalarda güvence altına alman "sanat"ın "tanım"ı yapılmamış, "amaç"ı gösterilmemiştir. Sanatın resmi tanımı ve amacı saptanırsa bunun "sanat özgürlüğü"nü sınırlamayla sonuçlanacağı düşünüşmüş olsa gerektir. Bu açıdan neyin sanat (bilim) sayılacağı konusunda "yargıcın takdir hakkı" esasında "takdir sorumluluğu"dur. Bu alandaki gelişme gözönünde tutulmazsa bu hak isabetle kullanılamaz.
II. Hukukta Çağdaş Sanat Anlayışı:
Bugün hukuk açısından ulaşılan düzeye "sanat'ın anayasalara geçiş çağı" diyebiliriz. Türk Anayasası bu çağa yabancı kalamazdı.
Anayasaya göre "sanat" nasıl bir güvence altındadır? Diğer bir deyimle sanat, Anayasa hukuku açısından incelenirse hangi sonuçlara varılabilir?
1) Ümanist doktrin: Anayasa sanat'ı, her şeyden evvel "özgürlük" olarak ele almıştır. Madde başlığı "Bilim ve sanat hürriyeti"dir. Böylece "insan'ın yaratıcılığı"na engel veya sınır getirilemeyeceği açıklanmıştır. Bu "Ümanist doktrin" anlayışıdır (bk. Erem, Ümanist Doktrin Açısından Ceza Hukuku, Ankara, 1980).
Bu sınırsızlık da yalmz kişisel değil, sonuçta toplum faydası da görülmektedir (Leoni (C.), Arte nella costituzione italiana, Enciclopedia del diritto, III, s. 96).
Anayasamız "sanat hürriyeti" başlığı altında kişinin nelere sahip olduğunu göstermek suretiyle bu özgürlüğü daha somutça belirtmek istemiş, kişinin "sanatı serbestçe öğrenme, öğretme, açıklama, yayma, araştırma hakkı"na sahip olduğunu açıklamıştır.
Anayasamız "sanat hürriyeti" başlığı altında kişinin nelere sahip olduğunu göstermek suretiyle bu özgürlüğü daha somutça belirtmek istemiş, kişinin "sanatı serbestçe öğrenme, öğretme, açıklama, yayma, araştırma hakkı"na sahip olduğunu açıklamıştır.
2) Anayasalara geçiş olgusu: Sanat özgürlüğünün Anayasalarda yeralması Weimar Anayasası ile başlamış, zamanla diğer Anayasalara, 1961 Anayasasıyla da Anayasa hukukumuza geçmiştir.
Kuşkusuz Weimar Anayasasından evvel de bazı Anayasalarda dağınık ve duraksamalı hükümlere raslanıyordu, fakat sanat özgürlüğüne açıkça yer verilmesi Weimar Anayasası ile olmuştur.
Weimar Anayasasındaki hüküm (m.142) şu idi: "Sanat, bilim ve bunların öğretimi serbesttir. Devlet bunları korur ve gelişmelerine katılır". Weimar Anayasasının bu hükmü İtalyan Anayasası hazırlanırken örnek tutulmuş (bk. Leone, s.97, nt.5, Tutanak V, 3343, s.98), İtalyan Anayasasındaki hüküm (m.33) Anayasamıza (m.12) etkili olmuştur.
3) Rejim farkı: Anayasa güvencesi, değişik rejimlerde farklı anlayışta ele alınmıştır.
1946 Arnavutluk Anayasası (m.27) "halkın kültürünü geliştirmek amacıyla Devlet Bilim ve Sanatı teşvik eder" hükmünü, 1948 Çekoslovak Anayasası (s20, n.2) "halkın kültür ihtiyacı"nı sağlamak ölçüsünü benimsemiştir. Sovyet Rusya Anayasasında özel bir hüküm yer almamıştır. Yalnız bu Anayasadaki (m.123) çalışanların menfaatine uygun düşmek, sosyalist örgütleşmenin güçlenmesi amacına yönelik olmak kaydı ile özgürlüklerin korunacağı yolundaki hükme dayanılmaktadır.
1933, korporatif Portekiz Anayasasında şu hüküm yer alıyordu: "Sanat ve Bilim, bunların gelişimi, öğretimi, yayılması, Anayasaya, Devletin düzenleyici işlemlerine uygun olmak koşulu ile korunur ve teşvik edilir".
İtalya da faşizm döneminde, resmi tutum "faşist sanat politikası" olarak özetlenebilir (bk. Bottai, Politica fascista delle arti, Roma 1940).
Görüldüğü üzere totaliter rejimlerde sanatın Anayasal güvencesi farklı ve koşullu anlaşılmaktadır..
III. Sonuç:
Belli bir türdeki sanatı korumak, bunun dışındakileri faydasız, giderek zararlı saymakla sonuçlanır. Demokratik Anayasalarda "tercihli sanat anlayışı" benimsenmemiştir. Fakat bu Anayasalarda eksik olan sanatın gelişmesi için "Devlet katkısı"nın açıklanmamış olması veya bu katkının bulanık, yaptırımsız bırakılmış olmasıdır. Bu nedenle Anayasamızın (m. 10) Devlet "insanın maddi ve manevi varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlar" hükmü yeterli değildir.
Özgürlüklerin Anayasada yer almasının anlamı, özgürlüğün "Devlet güvencesi" altında olduğunu göstermektedir. Fakat güvence ile "Devlet yardımı" eş anlamda sayılmamaktadır. Kendi haline bırakmak, "gerekli şartları hazırlamak" değildir.
Weimar Anayasası ile başlayan demokratik gelişmede özgürlüğün yanı sıra, bu Anayasada yer alan "Devlet katkısı" -özellikle ülkemizde- aynı gelişmeyi göstermemiştir.