Cezaevlerinde açlık grevine başvuranlara son günlerde - fazlaca rastlanmaktadır. Böylesine durumlarda toplumun davranışı ne olmalıdır? Biz bu konuya değinmek istiyoruz:
Açlık tablosu: İlk günlerde yavaş yavaş artan bir açlık duygusu başlar. Sonra bu duygu kaybolur, ağız kurur, nefes kokar, dil paslıdır. Bundan sonra mide sancısı, kusma görülür, idrar azalır, ayakta duramamak, baş dönmesi, başağrısı, kulak uğultusu, uykusuzluk başlar, yağ ve et dokusu erir, deri kemiğe yapışır, renk toprak rengini alır, yüz buruşur, gözler çukura kaçar, kişi iskelet halini alır, daha sonra çırpınma, hezeyan, bir çeşit delilik başgösterir, böylece sona yaklaşılmış olur.
Açlığa Dayanma:
Açlığa dayanma çevreye ve ruhsal koşullara göre değişir. Erginler, çocuklara kıyasla daha dayanıklıdırlar. Açlık susuzlukla beraber olursa dayanma süresi azalır. Yaşam koşullan kötü olursa dayanma daha kısadır.
Açlığın bir kimseyi ne kadar sürede öldüreceği kesinlikle söylenemez. Bu, kiloya, dirence, gençlik ve yaşlılığa bağlıdır.
Beslenmeyen vücut günde ağırlığının 1/24'ünü kaybeder. Bu ağırlık %45'in altına düşerse artık ölüm kesindir. Su almaksızın ölüm -ortalama- on günden fazla gecikmez. Su alınırsa kırk gün kadar dayananlara rastlanmıştır.
Açlık grevinin farklılığı: Her insan acıkır, bu doğaldır. Fakat bazı hastalıklar stofobi denilen durumlara sebep olurlar. Böyle hallerde beslenme sadece istenmeyen değil, iğrenilen bir şeydir. Bu durumların açlık grevi ile ilgisi yoktur.
Kendisini öldürmek isteyen kimsenin beslenmeyi reddetmesi bir çeşit intihar sayılır. Fakat böylesine intiharlarda çoğu kez sonuca varılamaz. Çünkü gıdayı almak elinde iken almamak her zaman mümkün değildir. Elde olmayan sebeplerle açlık hali (gıda bulamamak) iradi değildir, toplama kamplarında gıdasız bırakılmanın açlık grevi ile ilgisi yoktur.
Açlık grevini intihardan ayırmak lazımdır. Açlık grevi ise bir çeşit "protesto" aracıdır. Bu protesto ya cezaevi idaresine karşıdır veya cezaevinde bulunan kişi kamuoyunu harekete geçirmek için buna başvurur. İrlanda bağımsızlık hareketi liderinden biri, tutuklanmasını protesto için açlık grevine başvurmuş, fakat 92 gün dayandıktan sonra ölmüştür.
Cezaevinde meydana gelen bir intihar olayı, serbest yaşarken kendini öldürenin durumuna benzemez. Toplum tarafından özgürlüğü kaldırılmış olan kimsenin yalnız yaşamının korunması değil, yaşamının devamını sağlamak da toplumun görevidir.
İntihar suç değildir. Fakat toplum bunu önlemeye çalışır. Açlık grevi bir amacın elde edilmesine yöneliktir. Bu amaç, ister kabul edilsin, ister edilmesin, ölüm önlenmelidir. Bu sebeple açlık grevinde hükümlü, kritik döneme girince mutlaka müdahale edilmeli, zorla beslenmelidir.
Hükümlü -ölüm cezasına çarptırılmamış ise- sadece özgürlüğünden yoksun kılınmıştır. İntihar etmek üzere olan kimseyi bu kararından döndürmek için -imkan bulursa- toplum elinden· geleni yapar. Açlık grevinde ise bu imkân
her zaman vardır. Açlık grevinin sonuç vermesi önlenebilir. Gerekirse, zorla beslenme yoluna gidilmelidir.
Birleşmiş Milletler "Mahpusların tabi tutulacakları
asgari insani muamele hakkında esasları" tespit etti. Bu esasları memleketimiz de kabul etmiştir.
"Mahpusların kuvvet ve sağlıklarını koruyabilecek derecede beslenmeleri" esas tutulmuş, ayrıca bu esaslarda "öğrenim hakkı", "sağlık hakkı", "Basını izlemek hakkı" gibi haklar da öngörülmüştür. Bu "esaslar" karşısında açlık grevini -son kertede- müdahale ile önlemek zorunluluğu doğal bir sonuçtur.
Cezaevleri tüzüğünde (m. 172) "intihar teşebbüsleri"nin "demire vurma" tedbiri ile önlenebileceği öngörülmüş ise de bu durum, açlık grevine ilişkin bir hüküm değildir, uygun bir tedbir olduğu da söylenemez. Kaldı ki "intihar" suç olmadığına göre bir kimsenin buna teşebbüs kimsenin buna teşebbüs etti diye, bir disiplin cezası alan "demire vurulması" insancıl bir davranış da sayılamaz. Başka tedbirlerle intihara yeniden teşebbüs önlenebilir.
SONUÇ:
Adalet Bakanlığı'nın genelgesinde (16.9.1982) açlık grevine değinilmiş ve genelgede şu hüküm yer almıştır: "Greve başlayan kişilere, her öğün ekmek ve yemekleri verilecek ve belli bir süre yenilmezse geri alınacak ve bu hususlar bir tutanak ile tespit olunacaktır". Aynı genelgede "Büyük bir zorunluluk ye hayati tehlike" halinde hükümlünün "hastaneye kaldırılması" öngörülmüştür. O halde grev sonucu ölüm önlenecektir.
Bu hükümlerin Birleşmiş Milletler Kararlarına uygun olduğu ve "insanca infaz" ilkelerine uygun düştüğü görülmektedir.