Meslek vakarının korunması özellikle "siyasi davalar"da önem kazanmaktadır:
"Siyasi davalar"ı siyaset dışı tutabilmekte görevli süjeleri (hakim, savcı ve avukat) arasında ortak sorumluluk vardır. Zira siyasi davaların propaganda aracı haline getirilmek istendiği açıkça görülür. Parti çekişmelerini, davalara sirayet ettirmek eğilimi meslek kurallarına aykırı sayılmalıdır.
I) Hakimin tarafsızlığı: Siyasi davaların çok defa mer'i usul kanunu kurallarına uygun şekilde yürütüldüğü görülür. Fakat bu şekilde yargılanmalarda da yadırganan hususlar olabilmektedir. Usul kanunlarında, ender hallerde kullanılması öngörülen bazı yetkilerin fazlaca ve sert bir şekilde kullanılması davanın görünüşünü değiştirmektedir. Hakimin "iktidar temsilcisi" gibi gözükmesi, avukatı bunun karşısında yer almağa zorlar.
Davanın aşamalarında yürütme organının, özellikle gizli istihbarat makamlarının etkilerini örtülü şekilde sürdürmelerinin büyük sakıncaları vardır. Dosyayı incelemekte, sanık ile görüşmekte çıkarılan güçlükler, hazırlanmağa yetmeyecek çok kısa mehiller, duruşma hakimi veya savcılardan gelen dolaylı tehditler ve benzeri tutumlar davayı haksızlığa yaklaştırmaktadır. Savunma heyecanı ile çok defa makul karşılanan davranışların makama hakaret sayılması, işlem yapılması gibi tutumlar siyasi davalar sonucu hükümlerin topluma kendini kabul ettirmesine engel olmaktadır (bk. Jaffé, YP. Les tribunaux d'exception, Paris, 1962, s. 28).
2) Müdafiin tarafsızlığı: Hakimin tarafsızlığı kadar müdafiin de tarafsızlığı esastır. Bu tarafsızlık kanun kuralları ile pekiştirilmiş değilse de meslek kuralı olarak mevcuttur. Bu bakımdan bir avukatın mahkemeye tarafsız müdafii olarak görünmemesi mümkündür. “Daha objektif kalabilen avukat daha iyi sonuç alabilmektedir.”. (Martin-Achard, E.Proces politique, Revue de la Commission int. De juristes, 1971, n.s.28).
3) Örgütlerin örtülü müdahalesi: Yabancı bazı memleketlerde siyasi devalarda mensup oldukları örgütlerce seçilen avukatları kabule sanıkların zorlandıkları görülmektedir. Bu suretle müdafii müvekkilinden fazla, örgütün fikrini savunur. Bu arada sanığın faydalanması mümkün hususların (mesela tahfif sebeplerinin) örgüte zarar vereceği düşüncesi ile ihmal edilmesine rastlanmıştır (Martin-Achard, s.28).
4) Cesaret: Siyasi davalarda avukatın cesareti göze çarpar. Savunma mesleğinin tarihinde şerefli örnekler az değildir. Siyasi davalarda kendini, hatta mesleğinden olacağını dahi düşünmeden savunma yapanlar pek çoktur. Marie-Antoinette’ın avukatı Chaveau-Largarde savunması sonunda tutuklanmıştı. Berriyer şunları söylemişti. “Ben konvansyona iki şey sunuyorum: Hakikatı ve kafamı. Birinciyi dinledikten sonra ikincisi hakkında dilediğiniz gibi karar verebilirsiniz” (Martin, s.29).
Napolyona suikasttan sanık Moreau, avukat Bonnet tarafından savunuluyordu. Napolyon, mahkemenin ölüm cezası vermesini temin için mahkemeye hükümden sonra onu affedeceğini duyurdu. Hakimlerden, eski avukat Clavier'nin şu cevabı ün kazanmıştır: "Onu affedecek! ya bizi gelecek kuşaklar önünde affedebilecek mi?" Mahkeme sanığı iki sene hapse mahkum etti, Napolyon ise onu sürgüne gönderdi.
Toplumda bazı kişiler şu kuralı güderler: "Mutlu yaşamak için gizli yaşamak lazımdır". (Toulemon, s. 42). Bu kural avukatlar için geçerli değildir. Avukatlar "sessizce yaşamak hakkı "na sahip değiller.
18. Louis'nin "eğer Fransa Kralı olmasaydım, Bordeaux'da avukat olmak isterdim" dediği söylenir (Tolemon, s. 24).
5) Aleniyet: Siyası Davalar kadar "duruşma aleniyeti"ni zaruri kılan dava çeşidi yok gibidir. Fakat siyası davalarda "şekil aleniyeti"ni sağlamak usullerine de rastlanır. Görünüşte dinleyici vardır, gerçekte bunlar manken gibidirler. Daha aşırı usullere de rastlanmıştır. Sanık aktör gibi çalıştırılır, aleni celsede öğretilen şekilde suçunu itiraf eder. Bu aleniyet değil, aldatmadır. Bazı yabancı memleketlerde rastlanmış, büyük siyası davalarda, aklın almayacağı aleni itiraflar böylesine bir teknik (!) ürünüdür.
6) Sonuç: Siyası Davalarda "kanunilik kurallarına saygı gösteren Devlet, kendi onur duygusunu ve ulaştığı uygarlık derecesini kanıtlamış olur" (Martin-Achard, s. 30). Adaletin hizmetinde avukatın savunma görevi, işte bunun için “kutsal"dır.
Solzhenitsyn'in "Adalet" tanımı şudur: "Adalet insanlığın çağlar boyu ortak mirasıdır …Bu insan tabiatına kenetli bir kavramdır, çünkü başka hiçbir yerde ona rastlanamamıştır.
Adalet ona inanan pek az sayıda kişi var olduğu zamanlarda dahi yaşayabilmiştir. İzafi adalet yoktur, vicdanlarda izafilik olmadığı gibi. Zira, adalet, kişinin değil, bütün insanlığın şuurudur. Kendi vicdanının sesini dinleyen Adaletin sesini dinliyor demektir. Bana öyle geliyor ki vicdanımıza aykırı düşmeyecek en iyi yolu bize Adalet göstermektedir. Hangi olayda olursa olsun adalete uygun hareket ederseniz asla hataya düşmezsiniz" (Solzhenitsyn Notes documentaires, Penguin Press; bk. Revue de la commission internationale de juristes, 1971, n.6, s.4).