ZAMANIN FARKINA VAR
Bir şey var sende, tarif edemediğim. Belki bana ait, belki birilerinden kalan.
Her ne ise seni sen eden, bir tuhaf çembere alıyor insanı. Duygularıma esir oldum galiba, esaret seni görmekle başladı ve bu prangalı halimle nizasız, fasılasız ilk günkü gibi heyecanım...
Bir şans daha verilseydi ve hayata yeniden gelebilseydim, hatalar zincirinin halkalarını yüreğimdeki heyecanla, sanatın aşkıyla, kalemin ve yazmanın onuruyla ve en önemlisi senin sevginle bir bir koparırdım.
Düşüncelerim ve hissetiklerim bende tutsak olmaz, birer birer ve avazım çıktığınca haykırırdı insanlığa. Kifayetsiz kelimelerin ve aciz cümlelerin anlatamadıklarını ise bir müzik notasına, bir resim fırçasına bırakırdım. Basit giyinir, erken kalkar, daha çok okur ve yazar, her gün bıkıp usanmadan doğan güneşin kıymetini daha iyi bilirdim.
O beni sıcağıyla yakarken, dünyanın başka bir yerinde onun kendilerine daha bir dik açıyla gelmesini ve kendilerini ısıtmasını bekleyen insanların da olduğunu düşünüri yakınmaktan vazgeçerdim.
Hayata yeniden gelebilseydim eğer, hüznümün ve küskünlüğümün ayaklarına bir taş bağlar ve okyanusun en derin yerine bırakırdım.
Çocukları yine çok severdim, onlara canları acıdığında öpünce geçmeyeceğini asla söylemezdim. Onlara düşünce kanayan yaralarını nasıl saracaklarını en ince ayrıntısına kadar öğretirdim. Bir uçurtmanın rüzgarla buluşmasına şahit olmalarını sağlardım.
Yetişkinlere zamanın farkına varmalarını her gün ama her gün söyler, bunu yaparken bile zamanın akıp geçmekte olduğunu onlara gösterirdim. Herşeyden önemlisi onlara bir şans daha verirdim.
Yaşlılara ise yalnızlığın ve ölümün kaçınılmazlığını ispatlar; devrilen yılların o en güzel, o en nadide anlarını birer birer bir fotoğraf kalesi misali hatırlatırdım. Onlardan ne çok şey öğrendiğimi bir bir sayar, son baharını yaşayan bir ömrün dökülen yapraklarından, yeşeren her yeni fidanın istifade edeceğini anlatırdım onlara.
Klasik olmaktan vazgeçer, hayatın değişmeye ve değiştirmeye değer olduğunu düşünürdüm. Uykuyu herkes severken ben ondan kaçınmayı; hayata ve dünyaya gözlerimi daha uzun süre açık tutmayı yeğlerdim. Böylece erken yaşta ölsem de daha çok yaşamış, hızına ve akışına yetişemediğim zamanı daha dolu kullanmış olurdum.
Evimin kapısındaki paspasa "hoşgeldiniz" değil, eski bir tapınak yazısı gibi kapıya sevdiğim insanları görmekten ne kadar mutluluk duyacağımı yazardım. Telefonda konuşmaya "Alo" diye başlamaz, yeni bir hitap bulurdum. Ama yine de senin telefondaki "iyi geceler" diyen sesini hiçbirşeye değişmezdim.
Kısacası bir şans daha verilseydi ve hayata yeniden gelebilseydim o kadar çok şeyden vazgeçebilirdim ki...Ama senden asla! Çünkü;
|
"Gülümseyen sözlerini seviyorum senin,
Tutkunuyum aşkı anlatan gözlerinin
Sen "iyi geceler" diyorsan
Ben de günaydın demesini bilmeliyim."
|
|