4- Siyasal Adalet: Adalet aynı zamanda siyasal bir meziyettir. Başka bir deyimle siyasal kuvveti, kaba kuvvetten ayıran özelliklerin başında adil olmak gelir. "siyasal adalet" teriminin ise birbirine zıt iki sözcükten kurulu bir deyim olduğu açıktır. Siyasete göre adalet tehlikeli bir karışımdır.
"Siyasette adalet olmaz" denir. Bu hukukçuyu ilgilendirmez. Fakat "Adalette siyaset" korkunç bir kavramdır. Bundan ötürü "siyasi mahkeme"yi (veya onun bulaşığı mahkemeleri) savunmak aldatmacadır.
Olağandışı mahkeme "siyası mahkeme"ye yaklaştıkça yozlaşır, mahkeme olmak niteliğini yitirir.
Siyasal konulu adalete her toplumun siyasal geriliminin arttığı dönemlerde rastlanır. Bu gerilimden adaletin zararsız çıkabilmesi kolay değildir. Bunun için "büyük yargıçlar"a ihtiyaç vardır.
"Adalet" olmazsa toplum dağılır, inancı, "adalet mülkün temelidir" kanısı ceza usulünün devamlılığını izah eder. Sürekli olmayan, her olayda elde edileceği kesin surette bilinmeyen adalet, yokluğuna eşittir. Adaletin bazen olmaması, toplumda hiç olmadığı kanısına döner. Her şeyin sonunda adil bir mahkemenin bulunabileceği toplumda en büyük "emniyet duygusu"nu sağlar. Bu bakımdan "adalete güven" toplumu tutan bağların başında gelir. "Adaletin bulunmadığı bir ülkede herkes suçludur" (Duverger).
Olağandışı yargılamalar hiçbir dönemde, hiçbir ülkede toplumu birleştirememiş, gerilim döneminin ardında sürekli düşmanlıklar bırakmıştır.
5- Arı Adalet: Oranı ne olursa olsun "Yabancı unsur" ile derhal bozulan biricik kavram "adalet"tir. Örneğin, %90 altın, % 10 bakır tozu karışımında yine %90 altın mevcuttur. Fakat %l dahi olsa yabancı unsurun müdahale ettiği şey, "adalet" değildir. Bu sebeple adalete müdahale yol ve olanakları kaldırılmalıdır.
Halbuki, "olağandışı yargılama usullerinin tek amacı" şudur: Yargıya, ona yabancı bazı unsurlan katmak.
6- Adaleti Ele Geçirme Çabaları: "Ceza adaleti kimin elinde ise, iktidar ondadır" (Buch), sözü yargının neden yasama ve yürütmeden ayrı, onlardan bağımsız bir kuvvet sayılması gereğini de açıklar. Ceza adaletini "ele geçirmek" için sarfedilen üstü kapalı ve teknikle örtülü çabalar, böylece teşhis edilmeli ve önlenmelidir.
Adaleti ele geçirmenin yolları nelerdir? Şu çarelere rastlanmaktadır:
Sanık fiilen ve hukuken "tecrit edilir (!)" Sanığın tamamen veya kısmen "kanuni haklar"dan yoksun kılmak usulüne sık rastlanır:
16. Louis 'nin avukatı Deseze mahkemede şunları söylemişti:
"16. Louis'nin kaderi hakkında karar vermek istiyorsunuz ama, onu suçlayan, yine sizlersiniz. İstediğinizin ise ne olduğunu açıklamış bulunuyorsunuz. Sanık Louis, kendisi için hiçbir kanunun, hiçbir usulün mevcut olmadığı tek Fransız olacaktır" (Tiryakioğlu, S. Siyasi Davalar, İstanbul, 1963, s. 69)
7- Çağdaş Engizisizyon: Hukuk gerçek görevine ihanet etmemelidir. Kandırma aracı hukuk olunca, kandırılan insanın gücü kırılır.
Toplum umudunu böyle yitirir. Bundan ötesinde hınç başlar, korkulur.
Adalet, konusu bakımından bilmeden, hissetmeden, engizisyona kayacak durumdadır, bu suretle ortaya çıkan uygulamaya yeni bir buluş gözü ile bakıldığı da olmuştur. Oysa bu yolla "çağdaş engizisyon"a bir örnek verilmiştir. Ceza adaletinde insanlığın geçtiği yolun dönüşü yoktur.
Olağandışı yargılama çabaları beyhudedir, yapana da onur getirmez.
Halbuki, "İnsanlık, fikirleri, içtihatları, örnek tutum ve davranışları ile temayüz eden ve bu türlü hizmetleri adaletle yürüten kişilere (= hakimlere) öteden beri ihtiyaç duymuş ve değer vermiştir" (Sunay: Yargıtayın 100. Yıldönümü açış konuşması).