Herhalde ölüm cezası ahlak örneği vermez, bilakis halkın ahlakını tahrip eder. Vahşeti ve kana susamayı tahrik eyler, intikam duygusunu besler. İnsan kanından çekinmek gerek, ceza da bile. Ölüm cezasına çarpılan kimse, kanunun mağdur ettiği kişi olarak gözükür, vatandaşta acıma duyusu uyandırır. Bunlar ceza siyasetinde mutlaka nazara alınması lazım gelen hususlardır. İslah eden devlet" Suçları önleyen Devlet, kısacası yardım eden Devlet anlaşılan bir kavramdır. Fakat cellat Devlet (!)
Kefaret esası
Kefaret esası: Ceza Hukukunda muayyen bir anlayışı ifade eder.
Ölüm cezasının lehinde olan düşüncelerin tenkidini teşkil eden fikirlerde büyük isabet olduğu aşikardır. Yukarda işaret edilen düşüncelerin hiç biri ölüm cezasının meşru olduğunu gösterememektedir. Bu durum karşısında ölüm cezasını her türlü fayda ve zaruret kavramları dışında "Kefaret esası" ile izaha gayret edilmiştir.
a) Kefaret kavramı ile ölüm cezasının izahı: Böyle düşünenlere göre ölüm cezasına itiraz gerçekte kefaret esasına dayanan ceza kavramına karşıdır. Bir ferdin hayatının yok edilmesini cemiyet için "faydalı" olacağını düşünmek imkansızdır. Eğer ceza müstahak olana verilen bir şey ise bunun zaruret veya fayda ile alakası olmamak lazımdır. Ölüm cezasına ait tartışmaların sonunda, cezanın esası olarak kefaret kavramı üzerinde durmak ihtiyacı daima hissedilir.
Bir kimse başkasını, teemrnül ederek öldürmüş ise ölüm cezasına çarptırılır. Bu halde ölüm cezasının meşrutiyetini aramak için başka bir şeye bakmak doğru değildir. Ceza, fiil ile mütenasiptir. Bu durumda ölüm cezasına çarpılan kimse haksızlığa uğradığını iddia edebilir mi? Bu dokunulmaz1ığı kendisi ihlal etmemiş midir? İnkar ettiği hakkın kendisini siyanet etmesini isteyebilir mi? eğer ölüm cezası ortadan kaldırılacak ise bu işe evvela katillerden başlamak lazımdır.
b) Kefaret esasının tenkidi: Ölüm cezasına taraftar olan Kant'ın "öldürürsen kendini öldürmüş olursun, çalarsan kendinden çalmış olursun" düşüncesi, bu büyük düşünürün felsefi düşüncedeki itibarına rağmen "kısas" kanunundan başka bir şey değildir. Kısas ise ceza hukukunun ilk çağlarına ait bir müessesedir. Diğer taraftan "kefaret esası" ceza hukukunda ittifak edilen bir kavram değildir. Hatta kefaret esasına taraftar olmamak için pozitivist mektebe mensup olmak dahi zaruri değildir. Kefaret kavramı hiçbir müesseseyi izah etmez, yalnız müesseselerin izahsız kabulünü, adeta emreder, bir çeşit "peşin hüküm" den neticeler çıkarır.
Hümanist doktrin
Hümanist doktrin: Bu doktrin ölüm cezasına karşıdır. Bir cezanın meşruiyeti, tatbik edildiği devrin insanlık duyguları nazara alınmadan tayin edilemez. Ölüm cezası problemi, insana utanç veren bir lakaydi ile tetkik olunamaz. Bu itibarla ölüm cezası aleyhine olan fikirlerin bir kısmının hissi sayılması isabetli değildir. Kanunlar, insanlara aklın ve vicdanın hakimiyetini sağlamalıdırlar. Ölüm cezası veren kanunlarda bu vasıf yoktur.
Orta çağda ölüm cezası an'ane halinde tatbik edilmiş ve meşruiyeti münakaşa dahi edilmemiştir. Fakat onsekizinci asır ortalarına doğru felsefeciler bu cezanın meşru olup olmadığı meselesini ortaya attılar. Fransız ihtilalinde bu mesele genişledi. Montesquieu bu, münakaşaya katılmakla beraber neticede ölüm cezası lehine kanaat izhar etmiştir. Buna mukabil Voltaire, Beccaria bu cezanın aleyhtarıdırlar. Beccaria her çeşit cezanın insani şekline muhaliftir ve derki: Kimsenin öldürmeğe hakkı yoktur. Ölümü çabuklaştırmağa hakkı yoktur, bu itibarla öldürücü şartlarla çalıştırmak suretiyle cezanın infazı (hidematı şakka) dahi meşru değildir. Daha 1789 tarihinde yayınlanmış ve Beccaria'nın eserinin devamı olsun istenmiş bir eserin yazarı Chammarelli Ölüm cezasının gayri insanı, kifayetsiz ve faydasız olduğunu, kaldırılmasına ve yerine daha müessir bir başka cezasının konulmasını ileri sürüyordu.
Ondokuzuncu asırda ise Victor Hugo, meşhur "Sefiller" inde, Lamartine eserlerinde bu cezasının yanlışlığını ortaya koymağa çalışmışlar. Mittermaier, D'Olivecrona cemiyetin ölüm cezası vermeğe hakkı olmadığını iler sürmüşlerdir. Victor Hugo ölüm cezası hakkında, şöyle düşünüyor: Ölüm cezası nedir? Ölüm cezası barbarlığın ezeli, mahsus alametidir. Ölüm cezası nerede yaygın ise, orada barbarlık tahakküm ediyor demektir. Nerede ölüm cezası azalmış ise, orada medeniyet hüküm sürmektedir. Kanunları idare eden kanun, insanlara şunu haykırır: İnsan olmaktan vazgeçemezsin. Bu hitab aynı zamanda toplumadır. Toplumda bir insanı, şahsiyetini yok eden bir cezaya çarptıramaz. Bentham ölüm cezasını bir adaletten ziyade "husumet" olarak kabul eder. İnsan kanının akması faydalı sayılsa ve kanunla aksa dahi artan bir dehşet hissi doğuracaktır "Bir yasamacının tabi at yasalarına karşı yasalar yapması ve onları ölümün dehşetleri ile silahlandırması yalnız boşuna değil, fakat kötüdür de."