Suçluyu Tanımak:
Bugün bir açıdan psikoloji ilminin, diğer açıdan hukukun durumu bütün psikoloji bilgilerinden istifadeyi mümkün kılmamaktadır. Bununla beraber şahadet psikolojisi, sanığın psikolojisi, suçun psikolojik sebeplerinin araştırılması ıslah psikolojisi gibi alanlarda istifade mümkün olabilmektedir. ¹
Hiçbir bilim Adalet Psikolojisi kadar peşin hükümlerle dolu değildir. Gerçeğe varabilmek için evvela peşin hükümleri ortadan kaldırmak lazımdır ki bu güç bir iştir.
Adalet psikolojisi Ceza Hukuku ve ceza yargılamasının yardımcısıdır. Ceza Hukuku insanı tanımak, insan ruhunun en derin köşelerine sızmak zorundadır. Çünkü "suç" köklerini insan ruhunun derinliklerinden alan, bir olayın "fiil" halinde dış aleme taşmasından ibarettir.
Ruhsal olayların, bütün insanların psikolojisinin meydana getirdiği bir bütünün parçaları olduğu aşikardır. Fakat bütün bu parçaların tek tek kavranması mümkün ise de bütünü kavrayabilmek kolay değildir. Bu bakımdan tek tek suçluların psikolojisini bir dereceye kadar izah mümkün olabilmiş ise de suçluların genel psikolojisi hakkında bir nazariye kurabilmek henüz ilimde mümkün olamamıştır.
İnsanları tanımak güç bir iştir. Hele tanınması gereken suçlu olunca. Suç işlemeye elverişli bir ruhta yaratılmış olan veya duyguları ters bir gelişim gösteren, sosyal etkilere karşı koyacak gücü olmayan veya böyle bir gücü kazanamamış olan, keyif verici maddelerin tesirinde suça sürüklenen insan ve bunun yanında anormal suçlu, çözülmesi güç bir bilmece gibidir. Ceza hukuku ile uğraşanlar güçlüğüne ve eldeki vasıtaların çok defa yetersizliğine rağmen bu bilmeceyi çözmek zorundadırlar. Suçlu insan psikolojisi ile uğraşanlar zamanla suçluyu tanımak imkanını elde edebilirler. Adalet psikolojisi bu iktidarı elde edebilme yollarını gösterir. Adalet psikolojisinin birinci amacı budur.
Suçlunun şahsiyeti hakkında fikir sahibi olabilmek için sadece dava konusu fiili ele almak yeterli değildir. Zira son suçu teşkil eden fiil, suçlunun hayatında tamamiyle bağımsız bir hareket sayılamaz. Son hareketi suçlunun hayatında daima başka hareketler hazırlamıştır.
Suçlu, kendi iç varlığını ve çevresini bir sistematiğe bağlamak gücüne sahip değildir. Bunları, bir denge içinde kavrayabilmek, suçu önleyen etkenlerden biri olurdu.
Hukuk, suçu "tipiklik teorisi" içinde (kısacası yapay bir sadelik içinde) kabul eder, ahlak, toplumun temel kurallarına bağlılık açısından, hükmünü verir. Psikoloji, suçu inceler, sebeplerini arar. Tipiklik yönünden birbirine tamamiyle uygun iki suç, psikoloji yönünden aynı değildir. Hukukun da bu farkı görme çabasına katılma zamanı gelmiştir.
"Suç olan davranışları önlemenin yolları, insan bilincinin genişlemesi ile suçluların ıslahı ve toplumla bütünleşmiş uyumlu hareketin arttırılması üzerine araştırma" gereklidir.
Ceza Hukuku müesseselerinin psikolojik izahı:
Ceza kanunları yapıldıkları zamanın psikoloji bilgilerine dayanarak, Ceza hukuku müesseselerinin ana hatlarını tayin ederler. Kanun hükümlerinin çoğu, doğru kabul edilen belirli bir psikoloji bilgisine dayanmaktadır. Örneğin Ceza Kanununun halen en esaslı sayılan kavramlarından biri "kast" kavramıdır. Bu kavram -ileride etraflıca görüleceği üzere "irade ye şuur"a dayanır. İrade ve şuur ise mutlak surette psikolojik vakıalardan ibarettir. O halde Ceza Hukukunda kast kavramını anlayabilmek, şuur ve irade hakkında sağlam bilgilere sahip olmakla mümkündür. Diğer taraftan Ceza Hukuku müesseselerinin çoğu, psikoloji bilmeyenler tarafından, uygulanacak olursa, kanunun bu müesseselerden beklediği neticeler elde edilemez. Örneğin "Geçmişteki hali ile ahlaki eğilimine göre cezanın tecili ileride cürüm işlemekten çekinmesine sebep olacağı hakkında mahkemece kanaat edilirse" (TCK.89) suçlunun cezası "Tecil" edilebilecektir. Geçmişteki halin takdiri ve özellikle ahlaki eğilimlerin değerlendirilmesi psikolojik bir araştırmaya lüzum gösterir. "İşlemiş olduğu cürümden dolayı pişman olduğunu belli edecek surette iyi hali görülen" (TCK. 122) suçlunun memnu hakları iade olunur "pişmanlık" denilen ve karmaşık bir psikoloji konusu olan bu duygunun ilmi incelemesini yapmadan ve bu sahada bilgi sahibi olmadan suçlunun memnu haklarını iade etmek veya bu husustaki talebini "esastan red" etmek, gözü kapalı bir iş görmek demektir. Adalet psikolojisini bilmeyen bir yargıcın suçlunun "şahsi durumu"na uymak zorunda olan '''Adli Tevbih", (TCK.27) müessesesini kullanması, her şeyden evvel hükümlünün "iyi hal'ine dayanması gereken "şartla salıverme" (TCK.16) kararını verebilmesi imkansızdır. Bu örnekler çoğaltılabilir. Çıkan netice şudur: Ceza Kanunu hükümlerinin pek çoğu ancak psikoloji bilgileri sayesinde gerektiği gibi anlaşılmış ve şuurlu bir şekilde uygulanmış olabilir. Böyle bir açıklamayı yapmak adalet psikolojisine düşer. Bu suretle adalet psikolojisinin ikinci gayesi de kendini göstermiş oluyor: Adalet psikolojisi Ceza Hukuku müesseselerinin tenkidini de yapacaktır.
Suç sayılması gereken bütün fiillerin kanunlarda yer aldığı iddia edilemez. Bir kadının (veya bir erkeğin) felakete sürüklediği bir erkeğin (veya bir kadının) tabanca ile intiharı ile bir insanın tabanca ile bir başkasını öldürmesi arasında ne fark vardır? Tabancanın el değiştirmiş olması mı?
Yargılama hatalarını önlemek:
Yargıcın karşısına gelen kimse -suçlu olsa dahi- bir insandır. Bir insanın diğer bir insan tarafından muhakemesi oldukça güç ve düşündürücü bir meseledir.
Yargıcın toplum dışında bir kimse olduğu söylenemez. Yargıcın da sosyal bağları, siyasi düşünce ve kanaatleri vardır. Sanığın toplumda mensup olduğu sınıf, zümre, din veya taşıdığı fikir ve kanaatlerin yargıç ile sanık arasında -sanığın leh ve aleyhinde- bir psikolojik alışverişe sebep olması mümkündür. O halde yargıcın hataya düşmemesi her şeyden önce kendini tanımakla mümkündür. Genellikle gayrı şuurdan gelmesi muhtemel olan bu etkenlerin yargıcın objektif delillere dayanması gereken "vicdani kanaat"ına tesir etmemesi gerekir. Sağlam psikoloji bilgisine sahip olan bir yargıç kendi kendini tanımak ve kontrol etmek imkanını elde etmiş olur.
Yargılama hataları bunlardan ibaret değildir. Yargıç hataya düşürülmüş olabilir. Ceza davalarında şahadet halen birinci derecede ispat vasıtası halindedir. Maddi delil sistemi, şahadeti aratmayacak hale gelmedi. Halbuki şahadet kadar çürük, aldatıcı delil yoktur. Şahidin bir kısmı bilerek yalan söyler, bir kısmı bilmeyerek. Her ikisi de aynı derecede tehlikelidir. Bilerek yalan söyleyen şahit ile yanıldığı için yalan söyleyen şahit arasında ancak şöyle bir fark vardır: Kasten yalan söyleyen şahit ceza görür, diğeri görmez. Fakat her ikisinin de yargıcı hataya düşürmesi bakımından aralarında fark yoktur. Yargıç şahidin yalancısını ayırt edebilmelidir. Fakat bu yeterli değildir. Bilmeyerek söylenen yalanların çeşit ve mahiyetleri hakkında yargıcın bilgisi olmalıdır. Bu bilgilere sahip yargıcın hataya sürüklenmesi ihtimali azalmış olur.
Ceza davalarında yargıcın temas halinde bulunduğu kimselerin (savcı, mağdur, suçu ihbar eden kimse, rnüdafii, gibi kimselerin) ceza davasının psikolojik havasında pay sahibi oldukları aşikardır. O halde yargıç, bu kimseler hakkında da -genel de olsa- bir bilgiye sahip bulunmalıdır.
Adalet psikolojisinin üçüncü gayesini bu izahlardan anlamak mümkündür: Adalet psikolojisi, yargıcı hataya sevkeden iç veya dış etkenleri ortaya koyar, adli hataları önler ve bu suretle adaletin gerçekleşmesine hizmet eder.
Suçlunun ıslahını sağlamak:
Bir suçluyu ıslah edebilmek "pedagojik" bir işlemdir. Psikolojisiz pedagojinin mümkün olmadığı, bugün bütün yazarlar tarafından kabul olunmaktadır. Hükümlüyü ıslah ile görevli tutulan kimselerin "Mahpusluk psikolojisi" hakkında fikir sahibi olmaları gerekir. Mahpusun karakter yapısını evvela çözmek lazımdır ki, yeni bir ruh aşılamak mümkün olabilsin. Hürriyetinden mahrum edilmiş insanın psikolojisi, hür insanın psikolojisinden çok farklıdır. Ceza Hukukunun en insani cephesi suçluyu ıslahtır. Mahpusluk psikolojisi hakkında geniş bilgiye sahip olmak suretiyle suçlunun ıslahında başarılı olmak mümkündür. Adalet psikolojisinin dördüncü gayesi de böyle bir başarıyı sağlamak olanağını hazırlamaktır.
Suçun mağduru "acı" çeker, suçluya verilen ceza da "acı"dır, bunlardan ikincisinin birinciyi giderdiği bir "gerçek" değil, "faraziye" dir. Leibniz'in dediği gibi bir "acı"yı, ancak "bol bir iyilik" giderebilir. ² Ceza kavramında çok yönlü bir anlayış değişikliğine ihtiyaç vardır. Bugünkü anlamında suçu cezalandırmak, suçu anlamak sayılamaz.
--------------------------------------------------------------------------------------------
(1) Y.Lopez (Emilio), Manuel de psychologie (Paris 1959) s. 14; Doğan (H.z.) İş Psikolojisi (İstanbul 1986) s. 18: 'Psikolojiniıı adalette de önemli bir yeri vardır. Yasa dışı davranışlar yani suçlar, büyük ölçüde psikolojik ve sosyal durumlardan kaynaklanmaktadırlar. Psikoloji, suç davranışlarının sebeplerini ortaya koyarak onların önlenmesine ve azaltılmasına yardım eder. Suçlar, hırsızlık, dolandırıcılık, adam öldürme, yaralama, uyuşturucu madde satma ve kullanma, kaçakçılık gibi yasaların menettiği davranışlardır.
Bu suçlardan bazıları, zeka geriliği, akıl hastalığı, ruhi dengesizlik gibi psikolojik olaylardan kaynaklanmaktadır. Bazı insanlar da, suçluluğu meslek haline getiren bir çevrede yetişme, toplum tarafından suçlu olarak damgalanma, ekonomik şartların yetersizliği gibi durumlara bağlı olarak suça itilmektedirler. Ancak, suç davranışının
sürekli bir meslek olarak benimsenmesi başka suçlarla ilişki içinde suç işleme tekniklerinin ôğretilmesi sonucu mümkün olmaktadır. Bütün bunlar insan davranışı ile ilgili olaylardır. İnsan davranışının bilimi olan psikoloji, suç davranışının etkili bir biçimde önlenmesi ve düzeltilmesi yollarını da göstermektedir. Bu konuda özellikle ahlak ve vicdan gelişimi ile ilgili bilgiler ve çocuklarda etkili bir vicdanın nasıl gelişeceği konusundaki düşünceler büyük önem taşımaktadır. Psikolojik teknikleri, suçların araştırılmasında da yardımcı olmaktadır. Bir kimsenin suç işleyip işlemediğini anlamak için kullanılan (Yalan Makinesi) yalan söyleyen insanın heyecanlanacağı nazariyesine dayanarak heyecanın fizyolojik tepkilerini ölçen bir araçtır. Dedektifler, suçluları ortaya çıkarmaya çalışırken onların psikolojik durumlarını da dikkate almaktadırlar. Öte yandan hukukta "cezai ehliyet" adı verilen bir kavram vardır. Buna göre bir kimse davranışlarının sonuçlarını değerlendirebilecek durumda değilse cezai ehliyeti olmamakta ve ona ceza verilmemektedir. Küçük çocuklar ve akıl hastaları için bu durum söz konusudur. Bu sebeple bir suçlunun cezai ehliyeti olup olmadığını tespit etmek için psikolog ve psikiyatrlara bilirkişi olarak başvurulmaktadır. Böylece psikolojinin adalet mekanizmasıyla yakın bir ilişki içinde olduğu görülmektedir."
(2) Bk. Y.Lopez, 103.