Vakıf Hakkında
Faruk Erem
Hümanist Dergi
Kültür Zenginliğimiz

İnsan Hakları

Bitimsiz Geceler

Faruk Erem'in Eseri TV Dizisi Oldu

Faaliyetlerimiz

Simge Yapılar

Selçuklu Eserleri

Kaplıcalar

Mimar Sinan

Pan Kek

Arama

Akvaryum

Arka Kapak İçi

Arka Kapak

Ön Kapak İçi


Haberler
Gezelim Tanıyalım
Bize Yazın
Mithatpaşa Cad. No:66/6      Tel: 0312-419 38 65      Fax: 0312-419 76 25
Orta Asya'dan gelen Oğuz kökenli toplumların 13. Yüzyıl sonuna kadar yarattığı ve yaptığı bütün sanat eserleri Anadolu Selçuklu Sanatı olarak isimlendirilir. Çok çeşitli kültürleri barındıran bu topraklara yerleşen Anadolu Selçukluların kendine özgü bir sanat sentezine ulaşması içinde bulunduğu çok özel koşullardan kaynaklanır. Mevcut olan İran üslubu bir süre daha devam etmişse de 13. Yüzyıl başlarında asıl yenilikler başlamış ve daha önce var olan (Endülüs, Fatımi, vb) etkilerden kopmaya başlamıştır. Yeni Üslubun her yerde yaygınlaşması Selçuklu Devleti'nin merkezi yapısına bağlanır. Bölgesel okullara rağmen büyük imar projelerinin merkezden idare edilmesi ve sanat etkinliklerinin belirli merkezlerde yoğunlaşması üslup farklılıklarını yok ederek kaynaşmasını sağlamıştır. Bu Üslup birliği özellikle mimari eserlerde kendini göstermektedir.
Selçuklu sarayında ve yakın çevresinde yoğun bir fars kültürünün yaşatıldığı ve resmi dilin farsça olduğu anlaşılıyor. Kırsal kesimde Türkçe konuşan halk, egemenliği çift başlı kartalla simgelenen Selçuklu Sultanına bağlılık gösterirdi.

Sanat tarihinde Selçuklu döneminin sonuna kadar sürdürülen genellikle külahla örtülü mezar anıtları "kümbet", daha sonraki tarihlerde yapılan kubbeli yapılarda türbe olarak adlandırılır. Selçuklu mezar anıtları genellikle koni veya piramit biçiminde bir külahla örtülüdür. Bu örtü iç tarafta kubbe şeklinde kapatılmıştır. Bilim açısından kümbetin kaynağı Asya çadırlarına veya Budist stupalarına dayandırılır. İslam dünyasında daha çok Türklerin yaşadığı bölgelerde kümbete rastlanması bu görüşleri haklı çıkarır.

Selçuklu sanatı süsleme konusunda çok karmaşık yapılı enerji yüklü anlatım yollarıyla son derece zengin motifler sergiler. Gerek mimari eserlerde gerek bütün el sanatlarındaki süslemelerde totemlere ve semboller dünyasına geri dönüşlerle bir ortaçağ arkaizmi yaratılmıştır. Süsleme alanında görülen bu çeşitlilik Selçuklu dönemi kültüründe bulunan farklı unsurların olağanüstü zenginliğinden kaynaklanır. Selçuklu sanatı yabancı etkilere her zaman açık olmuştur. Kültürel altyapısı zengin ve karmaşık olan Anadolu toprakları Selçuklu kültürünün ister istemez melezleşmesine yol açmıştır.

Yandan görünümü
Kapı giriş mukarnası
Selçuklu mimari eserleri dış ve iç görünümüyle gerçek bir ortaçağ karakteri taşır. Dış cephede iyice küçültülmüş olan pencereler, duvarlara birer kale görünümü verir. Bu açıdan camii, medrese ve kervansaray arasında hiçbir fark yoktur. Pencere çerçevelerindeki şerit süslemeler ve hayvan başı şeklindeki yağmur olukları yapının tek süsüdür. Ana cephenin dekoratif yoğunluğu genellikle taç kapıda toplanır. Bu Kapılar sadece giriş çıkışı sağlamaz aynı zamanda yüksekliği, mukarnaslı kavsara düzeniyle görsel etkiyi artırır. Bu dönemde Sultanlar tarafından yaptırılan büyük hanlar "Sultan Hanı" olarak adlandırılır. Bunlar genellikle avlusu ve kapalı mekanları olan kale görünümlü konaklama tesisleridir. Diğer varlıklı kişiler ve vezirler tarafından yaptırılan konaklama yapılarına büyüklüğüne bakılmaksızın "kervansaray" adı verilir. Ticaret yolları üzerinde dizilen bu kervansarayların çokluğu ticaret hayatının yoğunluğunu Anadolu'daki merkezlerin önemini gösterir. Bazı medreselerde cephedeki çifte minare uygulaması yapıya anıtsal bir görünüm verir. Hemen hepsinin en çarpıcı yönü sırlı tuğla ve çiniyle zenginleştirilmiş olağanüstü taş işçiliğidir. Bir bölümü kapalı olan bu medreselerde dönemin ünlü din ve bilim adamları ders verirdi.