Mithatpaşa Cad. No:66/6 Tel: 0312-419 38 65 Fax: 0312-419 76 25
u hikayeyi bir yerde okumuştum. Bir kız varmış. Çok güzelmiş. Dünya güzeli imiş Başkalarına acı vermekten hoşlanırmış. Kendisini seven delikanlıya şöyle demiş. "Git anneni öldür. Kalbini çıkar. Getir köpeğime ver. O zaman seni seveceğim. Delikanlı gitmiş. Annesini öldürmüş, kalbini çıkarmış. Koşa koşa gelirken ayağı bir yere takılmış, düşmüş. Kalp elinden yuvarlanmış. Dile gelmiş "Ah yavrum! Bir yerin acıdı mı?" demiş. Bu bir hikaye. Gerçeği şu.
Bezenir Kadın, Siverek'te otururdu. Kocası erken öldü, ince hastalıktan. Bezenir Ana'nın iki oğlu vardı, ikiz. Ahmet ile Mehmet. Birbirlerine çok benzerlerdi. Yalnız Ahmet'in yanağında küçük bir ben vardı. Anaları buna bakarak onları ayırabiliyordu. Biri ağlarsa öbürü de ağlardı. Biri bir şey isterse diğeri de aynını isterdi. Birinin kafasından bir şeyler geçerse diğeri onu hemen anlardı. Rüyaları bile aynıydı. Yıllar geçti. Büyüdüler, iki delikanlı oldular. Birbirlerinden hiç ayrılmazlardı. Eskiden mahallede komşu kızı Kezban'la oynarlarmış on yaşına kadar. Kezban'ı unutmamışlar. Bahar gelince Bezenir Ana oğullarını alır Siverek'e on kilometre kadar ötede Karacadağ'a, yaylaya, kırk elli kadar hepsi kara kıl keçiden oluşan sürü ile beraber göç ederler, oğlanlar altı direkli kıl çadırlarını kurarlardı her yıl aynı yere. Biraz ilerde Kezbangillerin çadırı kurulurdu.
Ahmet ile Mehmet ezandan sonra hemen yatmazlar, çadırın önünde otururlar, ilerde Kezban'ın çadırlarında ışık sönünceye kadar oraya bakarlar hem de konuşurlardı.
Siverek'te, Urfa'da yaz geceleri başka yerlerdekilere benzemez. Gökyüzü sanki yere iner, el atılsa yıldızlar toplanacak gibi olur. Tatlı bir serinlik çöker. Arada bir yıldız kayar sessizce. Bilinmez nereye gittiği.
Ahmet bir kez davarları güderken uzaktan Kezban'la karşılaşmıştı. Kezban büyümüş, alımlı bir kız olmuştu. Ahmet Kezban'ın kendine bir tuhaf baktığını sezmişti. Mehmet ise bir gün yaylanın tek çeşmesinde Kezban'a rastlamış, konuşmamışlardı ama göz göze gelmişlerdi. Ahmet ile Mehmet'in yüreğine yaylalara özgü taş üstü yosun acısında kıpkızıl birateş düşmüştü. Acaba Kezban, Ahmet'i Mehmet'ten ayırabilmiş miydi?
Bir gün dertlerini birbirlerine açtılar. Bir süre şaşkınlıktan sonra aralarında kavga başladı, sürüp gitti. Konuşmaz oldular. Bir akşam yatacakları sırada tekrar kavga ederken Ahmet'in tabancasını Mehmet'e çevirdiği sırada Bezenir Ana araya girmiş, bu sırada tabanca ile Mehmet'e ateş eden Ahmet, anasını yaralamıştı. Her ikiside yere yığılan analarını görünce telaşlandılar. Ötedeki komşunun traktörü ile analarını Siverek'e taşıdılar. Hastanedeki nöbetçi polis memuru Bezenir Ana'nın ifadesini aldı. Bezenir Ana tabancanın evvelce ölen kocasının olduğunu, yatak yığınının içinde sakladığını, yatakları açarken yere düşen tabancanın patladığını, kendisinin de böyle yaralandığını söyledi. Okuma yazma bilmezdi. İfadesinin altına parmak bastı. Biraz sonra gözlerini başucunda bekleyen Ahmet ile Mehmet'e dikti, uzun uzun baktı. Sonra başını çevirdi yavaşça. Ölmüştü.
Savcı, Bezenir Ana'nın o dediklerine inanmadı. Ahmet ile Mehmet tutuklandı. Dava Siverek ağır ceza mahkemesinde açıldı. Ahmet ile Mehmet, Bezenir Ana'nın sözlerine uygun ifade verdiler.
Silah adli tıpa gönderildi. Gelen yanıt şöyleydi. "Silah, Rus Harbi'nden kalma, emniyet tertibatı bozuk, çok eski bir tabanca idi. Yere düşmekle patlayabilir, mermi ölene rastlayabilirdi."
Ahmet ile Mehmet beraat ettiler. Biri Diyarbakır'da iş buldu, öbürü Kahramanmaraş'ta. Bir daha hiç konuşmadılar.
İkiz iki kardeş aynı kişiyi sevmişlerdi. Bu doğa kurallarına uygundu. Bezenir Ana'nın sözleri de doğa kurallarına uygundu. Evlat sevgisi. Beraat eden iki kardeş analarının ölmeden evvel bakışlarındaki acı, buruk, affeden sevgiyi unutmadılar ömür boyunca. Doğa her zaman haklı değildir kurallar çatışınca.