1 - Tanım:
Diyalektiğin şöylece tanımlandığına rastlanır: "Her şeyin, ustalıkla ve incelikle tartışılması sanatı". Bu tanım doğru sayılmaz. Diyalektik sadece "sözlü tartışma sanatı" değildir. Öyle olsa idi Saint Thomas'nın diyalektiği "kısır bir tartışma sanatı tanımlaması" haklı çıkardı.
Platoncu diyalektik şöylece özetlenebilir: "Somut olgulardan hareket ederek genel tanıma yükselme ve başka olgulara başvurarak tanımı doğrulama sanatı".
Bir başka tanım da şudur: "Düşünme kurallarının tümü". Bu tanım yeterli değildir. Çünkü "Diyalektik Düşünce"deki özelliği bu tanım yansıtmamaktadır.
"En yüksek diyalektik, insan aklının, gerçeği tümden anlayabilmesi"dir, savı, esasında "diyalektikte bütünsellik" ilkesinin farklı deyimlerle tanıtılmasıdır.
"Diyalektik sözcüğü öyle değişik anlamlar aldı ki, şimdi ancak hangi anlamda alındığı açıklıkla belirtilerek yararlı biçimde kullanılabilir. Bu şartla da kullanılsa, uyandırabileceği uygunsuz çağrışımlardan kaçınmak gerekir".
Kuşkusuz "diyalektik" kavramı felsefe-mantık konusu olarak, Marksist düşünceden daha çok evvel hatta Hegel'den de (1770-11) evvel vardı. Bu kavramın yalnız sosyal ekonomi düşünce tekelinde kaldığı düşünülemez. Başka alanlarda da uygulama daima var olmuş, fakat isimlendirilmemiştir. Halbuki insanlık tarihinde en eski diyalektik uygulaması itham-savunma-hüküm üçlüsüdür.
"Diyalektik süreç, genellikle tez, antitez, sentez diye adlandırılan üç evreyi içerir, ama Hegel bunları hep benimsene, yoksama (=inkâr) ve yoksamanın yoksaması diye adlandırır". Bir dereceye kadar "Dâva münasebeti" kavramının temelinde diyalektik yatar.
"Hegele göre varlığın özü çelişilerdir. Çelişi olmasaydı varlık olmazdı. Çelişi oluşun iklesidir... Her önerme yadsımayı da birlikte getirir".
Adaletin temeli diyalektik insanlık görüşüdür. "Diyalektik görüş insanlığın dar ve ilkel bakışını evrensel ölçüde genişletmektedir". Bu yolla "insanlık, insanı aşacaktır":
Diyalektik mantığa dayanır, fakat sadece mantık değildir. Diyalektik ile mantığı özleştirmek yanılgı doğurur.
Diyalektik sadece "doğru düşünme sanatı" da değildir. Özellikle "doğruyu (gerçeği) bulmak sanatı"dır. "Usul Hukukunda Kıyas" sorunu ile Hegelci mantık arasında ilgi vardır.
"Hegel'in diyalektik yöntemi şeyler arasında çelişkiler bulunduğunu kabul ederken, bunu yalnızca maddenin bir yanı olarak görmektedir; öteki yanı daha önemlidir, yani bütün şeyler kendi içlerinde çelişkilidir. ve iç çelişki, bütün hareketin ve canlılığın köküdür.
Fakat "uyum karşıtlarla doğar, benzerlerle değil" "Diyalektik... gelişmenin itici gücünün zıtların şu veya bu olgu içinde verili olan çelişkilerin birliği ve mücadelesi olduğundan hareket eder".
Hegel gibi düşünürsek bir şeyin varlığını benimsememiz gerekir. "Hegel sisteminin ilk üçlüsü en ünlü olanıdır: (Varlık) vardır, bu, benimseme ya da tezdir" Usul diyalektiğinde benimseme şudur: Adalet vardır. Kuşkusuz bu "soyut akıl'ın benimsenmesidir. "Masumluk karinesi" de bir "tez"dir.
Diyalektiğe gösterilen ilgi, azalmak şöyle dursun, her gün biraz daha artıyor, bu ilgi hiç bu kadar büyük olmamıştı". Bugün "Usul felsefesi" diyalektik dışında kurulamaz. "İtham sistemi - tahkik sistemi" karşıtlığının "karma sistem"de bir "halita" halinde birleştirilmesi yapay bir tutum olmuştur. Çünkü karma sistem bir "sentez" değildir. "Sentez, ancak tez ve antitezin doğrusudur.