Delil psikolojisi hakkında genel bilgiler:
eza Yargıcı "Mutlak gerçeğe" göre değil, "Kanaat" ve "İspatlanmış duruma" göre kararını verir. Gerçek Objektif, düşünce sübjektiftir. Eğer yargıçlar mutlak gerçeğe göre hüküm vermekle yükümlü tutulursa -Adli işlerde matematiksel bir gerçeğe ulaşmak mümkün olamayacağından - hemen daima hüküm vermekten kaçınacaklardır.
Matematiksel gerçekler kesindir, değişmezler. Çünkü bunlar hakkında, neticeye ulaştıran bütün unsurları bilmek mümkündür. Halbuki adlî işlerde tam bir bilgilenme çoğunlukla mümkün olmaz. "Suçlu insan gizeminin bugün ancak bir kısmı çözülmüştür. Diğer taraftan soruşturma, hadisenin her yönünü ortaya koymamış olabilir. Bu sebeple değil midir ki Ceza Usulünde karar ve hükümlerin bozulmasını sağlayacak kurumlar mevcuttur. Hattâ pozitivist okul "Kesin hüküm" (kazayei muhkeme) nin kaldırılmasına taraftardır.
Mutlak gerçeğe ulaşamayacağı gözönünde tutularak yargıçtan "Vicdan kanaât'ına göre hüküm vermesi istenir. Vicdan kanaâti sübjektiftir. Fakat bu kanaât, yargıcın arzusuna, basit izlenimlerine dayanmaz. Vicdan kaanati objektif delillere dayanmak zorundadır. Ancak bu sayede kanaat "Keyiflik"den ayrılır. Deliller belirli bir psikolojik netice (yargıcı inandırmak) ye yöneliktir. Bir delilin "inandırıcı" olup olmadığı bu neticeye göre ölçülecektir.
Hukuk usûlünde yargıç genellikle "Kanunî deliller" le bağlıdır. Hattâ bazen taraflar ihtilâf halinde kullanılacak delilleri evvelden tespit edebilirler. Bu sebeple "Şeklî gerçek" ile yetinmek, Hukuk Usulünde mümkündür. Halbuki Ceza Usulünde "Maddî gerçek" esastır. Çünkü ortada fertlerin hususi menfaatlerinden daha önemli menfaatler söz konusudur. Bu sebeple Ceza Usulünde delil serbestisi esastır.
Şahadet psikolojisine giriş:
Şahadet psikolojisinin bilimsel bir şekilde incelenmesi yirminci asrın başından itibarendir. Şahadet psikolojisini etraflı bir şekilde ilk ele alan Fransız psikologu A. Binet (1857-1911) dir. Binet'nin incelemeleri ilk zamanlarda hukukçular arasında ilgi uyandırmamıştır. Daha sonra (1902) Stern, şahadet psikolojisi üzerinde daha geniş incelemelerde bulundu ve yaptığı araştırmalar gerek psikologlar, gerek hukukçular arasında ilgi uyandırdı. Stern'in kullandığı usul şu idi: Kendilerine evvelden haber verilmeksizin şahıslar bir olaya şahit oluyorlar veya kendilerine bir resim gösteriliyor, kısa veya uzun zaman sonra kendilerine sorular soruluyordu. Bu soruların gerçeğe uymayan tarafları şahadetin değerini takdirde önemli neticeler teşkil ediyordu.
Hâkim gerçeğe ulaşabilmek için suç denilen hâdisenin nasıl cereyan ettiğini bilmek mecburiyetindedir. Bu sebeple hâkim hadiseyi yeniden ve imkân nispetinde olduğu gibi hayalinde canlandırmak zorundadır.
Bu işlem için hâkim basit ve şahsî tahminlere girişemez. Düşüncelerini delillere dayamak zorundadır. Adlî Psikoloji bakımından delilleri ikiye ayırabiliriz: "Şahadet" ve şahadetin dışında kalanlar. Bu sonuçlara "maddî delil" adını verelim.
Hukuk usulünde şahadet değerini ve yerini önemli ölçüde kaybetmiştir. Bütün medeni memleketlerin hukuk usulü kanunlarında belirli bir sınırdan sonra davacı iddiasını, ancak yazılı delillerle ispat edebilir. Fakat buna rağmen medenî hukukun bazı vakalarında şahadet kendisinden vazgeçilemeyen delil durumundadır. Boşanma davalarında bazı hususların ispatı gibi.
Ceza sahasına gelince: Şahadet eski önemini kaybetmiş olmakla beraber, terkedilmiş durumda değildir. Çünkü suç ânî diyebileceğimiz bir şekilde meydana gelir. Mağdurun veya savcının iddiasını ispat için evvelden delil tedarik etmesine imkân yoktur. Şahadete bağlı kalmak mecburiyetinden dolayı ceza adâletinde işlenmiş hatâlar pek çoktur. Eğer adlî hatalar incelenecek olursa, bunların sebeplerinin başında şahadet delilinin çürüklüğü gelir. La Bruyere bir eserinde "ben hırsız veya kaatil değilim, fakat günün birinde bir hırsız veya kaatil gibi ceza göremeyeceğimi iddia edemem" demektedir. Bu sözde gerçek payı büyüktür. Birkaç yalancı veya yanılan şahidin sözüne, herhangi bir vatandaşın şeref, namus ve hayatını bağlamak, toplumdaki güveni ve özellikle adlî makamlara ait olan güveni geniş ölçüde sarsar.