Faruk Erem'in Broşürlerinden:
ÇAPRAZ SORGU
Türk toplumu yargıdan şikayetçidir. Bunun asıl sebebi memleketimizdeki yargılama usulünün
eskimiş, faydasız hale gelmiş olmasıdır.
Halkımız televizyonda Amerikan ve İngiliz yargılamalarını görmekte, duruşmalarını seyretmekte
ve bizde neden çapraz sorgu olmadığını sormaktadır.
Konuyu, yüzyıllarca geriye giderek, açıklayabiliriz. İnsanlık tarihinin ilk dönemlerinde "itham sistemi"
vardı. Sanık suçlanır ve kendisini gereği gibi ve kolaylıkla savunurdu, suçlama olmadan dava başlamazdı. Dava
yüze karşı (vicahi) herkese (topluma) açık ve karşılıklı olurdu. Suçlayan ile suçlu arasında
eşitlik vardı. Görüldüğü üzere bu usul demokrasi anlayışına uygundu.
Fakat bu dönemde ortaçağ kapandı. Hakim suçlayan kişi oldu, hem suçluyor, hem araştırıyordu. Yargılama
gizli ve yazılıydı. En geçerli delil "itiraf"dı. Bunu elde etmek için "işkence" denilen araca başvuruluyor,
işkence "delillerin şahı" adını alıyordu. Böylece ortaçağda usul, "engizisyon" adını aldı. Bu
durum oldukça uzun sürdü. Kilise bu usulün yararına inanıyordu.
Bundan sonra aydınlık çağ (rönesans) geldi. Eskiye dönüş başladı. Kara Avrupası, kanunlarını değiştirmeye
yöneldi. Fakat kilise hukuku direnç gösteriyor, engizisyon kurallarını yenilenen kanunlara
sokuşturuyordu. Bu arada Alman Usul Kanunları da bu etkiden kurtulamadı ve Alman Kanunu yeni
anlayışta bir kanun değil, şiddeti azalmış bir engizisyon halini aldı. Biz düşünmeden Alman Usul
Kanununu alarak -ne yazık ki- bu akıma katıldık.
Halbuki anglo-sakson hukuku ortaçağa karşı çıktı ve çapraz sorguya dayalı yeni usulleri benimsedi. Bu
itibarla engizisyonun hiçbir izine bu uygulamada rastlanmamaktadır. İngiliz Hukukunda, eğer
sanık suçsuz olduğunu ileri sürerse, tanık
olarak yeminle dinlenir, çapraz sorguya
(Cross-Examination) tabi olur. Duruşmadan
evvel tanıkların ve kanıtların listesi
savcıya ve avukata bildirilir. Her iki görevli
tanıklara ve diğerlerine soracakları
soruları evvelden hazırlamak olanağına
sahip olurlar. Böylece herkese açık celse-
de gerçekler ortaya dökülmüş olacaktır.
Kırıcı, dava dışı sorulara, karşı tarafın
karşı çıkması halinde sorunun sorulması
konusunda hakimin olumlu veya olumsuz
bir karar vermesi mümkün olabilecektir.
Anglo-Amerikan sistemi hakkmda biraz daha bilgi sunabiliriz:
Commen Lowe sistemi içinde on iki üyeli jüri hem ceza
hem hukuk işlerinde yetkilidir. Uzun bir
listeden on iki üye seçilir. Avukatların ve
savcının jüri üyelerini red hakkı vardır.
Ceza işlerinde savcı ve avukat soruları ile
davayı jüri önünde açıklığa kavuştururlar.
Amaç sanığın suçlu olup olmadığı,
suçlu ise nedensellik bağının bulunup bulunmadığı
konusunda jüriyi karar verecek
hale getirmektir. Eğer jüri oy, birliği
ile karar vermezse olay yeni bir jüri
önünde tekrar tartışılır. Jüriye olumlu veya
olumsuz etkili olabilecek her hangi bir
yayın yasaktır. Böyle bir yayın "mahkemeye hakaret"
sayılır. Avukatlar celsede
gerçek ve açık olan hususların saptanmasını,
tutanağa geçirilmesini isteyebilirler.
Hakim avukatlardan gerekli gördüğü delillerini
getirmelerini isteyebilir, faydasız
istekleri reddeder. Jüri karar için çekilir,
dışarı ile temas edilemez. Karar çok kısa
olur. Sanık "suçlu" dur veya "suçsuz"dur.
Hakim buna göre son kararını verir.
Bu kısa gözlem memleketimizde şikayetlerin kaynağının ne olduğunu gösterebilir.
Halkımız, televizyonda bir şeye daha
dikkat etmektedir. Amerikan avukatı, duruşma
salonunda hareket edebilmekte,
sorguya çektiği sanığın, tanıkların, bilirkişilerin
önüne kadar gelebilmekte, hatta
jüriye hitap edebilmektedir. Türk Adliyesinde ise avukat önüne konulan masaya,
adeta çivilenmiş gibidir, hareket olanağı
yoktur. Aradaki bu farkın da geleneksel
bir nedeni vardır:
Baro (Barreau) kelimesi onüçüncü
yüzyılda doğdu, bu kelime "Barre" (Barra) kökeninden gelir. Avukatlar o
dönemden evvel hareket edebiliyorlar, hatta
hakimin önüne kadar gelip davalarını
anlatabiliyorlardı. Bu derece yaklaşabilme
hakime hakaret sayıldı. Uyarılan avukatlar
emri dinlemediler, yine hakimin
önüne gelebiliyorlardı. Nihayet avukatların
önüne bir parmaklık (Barre) konuldu.
Bir süre sonra parmaklık arkasından konuşma
usuliüne Barolar karşı çıktılar, parmaklık
kaldırıldı. Avukatların önüne bir
masa kondu. Avukatlar masanın sınırını
aşamadılar. Böylece parmaklık usulunün
koyduğu gelenek sürdürülmüş oldu. Parmaklık
anlamma gelen Baro kelimesi de
sürüp gitti. Türk Adliyesinde de avukatlar
dışarıdan alınan usullere göre aynı hareketsizliğe
düşürüldüler. Halbuki Amerikan avukatları, ne parmaklığa, ne de geleneğe
bağlı olmadılar. Aradaki fark bundan doğdu.
Bu açıdan kusurlu bir kanun olan Alman Usul Kanunu bile bazı hükümleri geniş yorumlanarak
az çok çapraz sorguya olanak sağlamıştır. Alman Kanunu (m.239) tam bir çapraz sorgu benimsemiş
değildir. Savcı tarafından isimleri bildirilmiş tanıkların savcı, sanık tarafından gösterilen tanıkların
avukat tarafından sorguya çekilmesi hak olarak tanınmıştır. Fakat bunun için tarafların "birbirine
uygun" talepte bulunmaları gerekir. Alman Kanunundan alınan Ceza Usulü Kanunumuz için de bu olanaktan
faydalanılmak mümkün ise de üzülerek söylemek durumundayız ki bu istek uygulamada başarılamadı. Ne savcı,
ne sanık müdafii sanığı, tanıkları, bilirkişiyi sorguya çekememekte, sorulanları Yargıca "arzetmekte", eğer hakim
(veya başkan) uygun görürse soru sorulabilmektedir.
Bu nedenle Usul Yasamız ya tümden
değiştirilmelidir veya şu hükmün yürürlükteki
yasaya eklenmesi isabetli olacaktır.
"Duruşmada sanığı, müdahili, tanıkları ve
bilirkişiyi savcı ve sanık müdafii
kendileri sorguya çekerler. Eğer taraflar
gereksiz bir soru yöneltirlerse hakim bunu
önler. Hakim isterse duruşma sonunda
kendi sorusunu sorabilir".
Bu anlamda bir değişiklikle usulümüz -biraz olsun Anglo-Amerikan sistemine yaklaşacaktır.
Suçlarna (itham) Memleketimizde bazı
ayncalıklar kazanmış, hatta savcı duruşmada
hakimler kurulu ile aynı seviyede tutulmuş,
kürsüde yer almıştır. Sanığın müdafiine
kürsünün aşağısında bir yer "miünasip"
görülmüştür. Halbuki suçlarna ve savunma
eşit haklara sahip olmalı, "eşit silahla" çarpışmalıdır.
Bu itibnarla sanık savunucusu (müdafii) dahi ya kürsüde yer almalı,
yahut savcı avukata eşit olarak yerde sanık savunucusunun
karşısında yer almalıdır.
Kuşkusuz iyi bir usul uygulaması bununla da
sağlanmış olmayacaktır. Sanığın
duruşmadan evvel sorgulamasında,
avukat yanında bulunabilmeli, avukatı
olmayana mahkeme kendiliğinden müdafii
tayin edebilmeli, müdafii davanın
her hal ve safhasında hazır bulunabilmeli,
hazırlık soruşturması avukattan gizli
tutulmamalıdır. Soruşturma makamlarının
aldığı kararlara ve yaptıklan işlemlere
her zaman müdafii tarafından "itiraz"
olunabilmeli ve usulsüz her davranış daha
zararlı olmadan durdurulabilmelidir.
|