Şahit dışarda meydana gelen olaylar konusunda bildiklerini hakime beyana mecbur olan üçüncü şahıştır.Şahidin ilk vazifesi doğruyu sölemektir.Eğer doğruyu söylemezse veya eksik söylerse şahidin ceza görmesi gerekir.Acaba her zaman doğruyu söylemeyen veya eksik söyleyen şahide ceza verebilir miyiz? Kanun yemin ettirerek şahit dinlemeğe izinli olanlar önünde " şahadet ederken yalan söyleyen veya
gerçeği inkar,veya sorguya çekildiği konuda bilgisini az veya çok sağlayanı (TCK. 286) cezalandırır.Fakat bunu için her şeyden evvel cümrün
sınıfına giren bu şuçun kasten işlenmiş olması lazımdır.Kasten yalan söyleyen veya gerçeği gizleyene "yalancı şahit" diyoruz.Halbuki şahitlerin büyük bir kısmı yalanı kasten söylemez.Yanılarak veya ihmal ederek,bilmeyerek yalan söyler.Sonuç olarak bu kasıtsız yalancı şahitler cezasız kalır.Bu cezasız kalmanın büyük bir önemi olmazsa da samimi yalancıların sözlerine inanarak hüküm veren hakimin manevi mes'uliyet çok büyüktür.
Hakimin görevi şahit dinlemek değil,aynı zamanda şahidin sözlerindeki doğruyu,yalanı,yanlışı kestirebilmektir.O halde yalan nedir? Genellikle yalanın kabul edilen tanımı şudur:"Gerçeğin kasten değiştirilmesi".
Halen doğru şahadet etmek için uygulanan teknik faydasız,hatta zararlıdır.Bu teknik,şahidin insani veya ilahi bir ceza tehdidi altında tutmak suretiyle doğru söyleceği ümidine dayanır. Halbuki her şey şahidin "ahlaki vicdan"'ına dayanır.Sorgunun tehditli,merasimli havasından en çok etkilenenler bu ahlaki vicdana sahip olan şahitlerdir."Ahlaktan yoksun şahit"'in veya "ahlak dışı şahit"'in bu teknikle etkialtında tutulabileceği zannolmamalidır.
Bu açıdan düşünen bazı yazarlar "şahit yemini"ni lüzumsuz saymaktadır.
Yalan çeşitleri:
Yalan çok çeşitlidir. Başlıca şunlardır:
a) Ani yalanlar, tasarlanmış yalanlar:
Ani yalan hazılanmayan yani hazırlık devresinden geçmeksizin söylenilen
yalandır. Tasarlanmış yalanlarda ise,
yalan kastı, yalnız yalanı yaratamaz,
yalan söylemek fırsatını da doğurur.
Halbuki ani yalanlarda fırsat kendili
ğinden ortaya çıkmıştır. Şahısta yalan
söylemek ihtiyacını -bir dereceye kadar- bu fırsat yaratır "Mitomanlar (yalancılar), belli bir sebep olmaksızın sık
sık yalan söyleyen kimselerdir. Ya
mevcut hadiseleri degiştirirler veya
tamamen yeni, olmadık olaylar uydurup anlatırlar. Cocukta bir aşağılık
duygusunun onarılması şeklinde ortaya çıkması dikkati çeker. Bir yalan da
ima bir diğerine yol açar. Burada
şahsın kendisinin bunların yalan olduğunu bilmesi ve hikayelerin hiçbir zaman gerçek hezeyan halini almaması
önemlidir. Bu gurupta gözden geçirilen psikopatların dış görünüşleri ve
uyandırdıkları ilk izlenim genellikle
çok iyidir. Sevimlidirler, güzel konuşurlar, genel bilgileri geniştir. Zekalan normal, hatta normal seviyenin bile
üsttündedir. Dolandırıcılar da bu gurupta toplanırlar. Yaptıkları iş birer "geçim vasıtası" olmaktan çok öte, adeta
iftiharla anlatılan birer macera, birer
kahramanlık hikayesi halini alır.
b) Mübalağa yalanları: Bunlar gerçeğin tam olarak değiştirilmesi değildir. Belki de sözün daha fazla tesir
etmesini temin etmek için ayrıntı niteliğinde olan özelliklerin esas unsurun
aleyhine olarak abartılmasıdır.
c) Heyecan ihtiyacının doğurduğu
yalanlar: Can sıkıntısı, bezginlik heyecan ihtiyacının tatmin edilmemesinden
doğar. Heyecan ihtiyacı duymayan
kimsede can sıkıntısı da mevcut olmaz.
Heyecan ihtiyacmı, insanın hayal gücü,
genellikle kendi kendine tatmin eder.
Eğer şahıs gerçek heyecanı kendi iç hayatında yaşatmazsa bunu dış alemde
arar.
ç) ihmal yalanları: Bunlar genelde
telkin edici sorulara anlamı ve neticesi düşünülmeden verilen cevaplarda
kendini gösterir. Bu tür şahitleri vazifesini ihmal edenlere benzetebilirsiniz.
d) ihtiras yalanları: Şahit kuvvetli
bir ihtirasın tesiri altında, yaptığının fenalığı hakkında açık bir fikri olmaksızın
gerçeği değiştirir.
e) Hayalgücü yalanları: Hayal gücü
aşırı derecede olan şahitlerin gerçeğe
hayali ilavelerde bulunması durumuna
genelde rastlanır.
f) Tabii yalan: İyi görmemek ve
işitmemekten doğan boşluklan hayali
unsurlarla doldurmak, hadise ile şahadet zaman arasında süre geçmesinden
doğan bellek noksanları, unutmalar,
unutulmuş noktaların şahadet esnasında
da tamamlanması ile buna benzer fakat derecesi değişen ve her şahitte bulunan kusurlar tabii yalanlan teşkil
eder.